Analiz
Hürriyet suskun kalamaz

Sedat Peker, Hürriyet internet editörü Burak Taşçı‘nın “rüşvet çetesi” ile birlikte çalıştığını öne sürdü.
Gazetenin bu çetenin faaliyetlerinde kullanıldığı, manipülatif haberler yapıldığı öne sürülüyor. Hürriyet yönetimi bu kadar ağır suçlamalar karşısında suskun kalamaz, üç maymunu oynayamaz.
Sedat Peker, bu kez eski SPK Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu ile kardeşi AKP Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu, Cumhurbaşkanı Danışmanı Serkan Taranoğlu ve TOBB’dan Salih Orakçı’nın da içinde olduğu büyük bir “rüşvet çetesi” olduğu iddiasını ortaya attı.
Dahası Hürriyet internet editörü Burak Taşçı ile Borsa Gündem sitesi sahibi Orhan Pala’nın da bu “rüşvet çetesi” ile birlikte çalıştıklarını, “borsa manipülasyonları konusunda başrol oyuncuları” olduklarını ve “huysuzluk yapan şirketlerle ilgili karalama kampanyası yaptıklarını” öne sürdü. “Rüşvet çetesi”nin milyonlarca lira rüşvet aldığı, ancak anlaşmazlık çıkınca “sahte haciz” uygulattığı Marka Yatırım Holding’in sahibi Mine Tozlu Sineren aleyhine Hürriyet ve Borsa Gündem’de “İmzalar Mine Tozlu Hanıma aitmiş” haberleri yayımladıklarını da iddia etti.
İddialar bu kadar ciddi ve somut olmasına rağmen Burak Taşçı ve Orhan Pala’dan, Peker’in iddialarına ilişkin bir yalanlama ya da açıklama gelmedi. Borsa Gündem sitesini geçtim; Hürriyet ve Demirören Medya’dan da ses çıkmadı. Hürriyet, Sedat Peker’in “rüşvet çetesi” iddiasını haber de yapmadı.
Oysa Hürriyet gibi büyük bir gazetenin editörünün “rüşvet çetesi” içinde yer aldığı, gazetenin bu çetenin faaliyetlerinde kullanıldığı, manipülatif haberler yapıldığı öne sürülüyor. Elbette peşinen bu iddialar doğrudur denemez ama araştırmaya muhtaç olduğu da ortada.
Hürriyet yönetimi bu kadar ağır suçlamalar karşısında suskun kalamaz, üç maymunu oynayamaz. Harekete geçerek araştırmak ve sonucuna göre gereğini yapmak zorunda. En azından “güvenilirliği” hâlâ önemsiyorlarsa okurlarına samimi bir açıklama borçlular…
Medyamızda Le Figaro bayramı
Medyamız Le Figaro’daki yazıyı geç algıladı. Mayeul Aldebert’in Türkiye hakkındaki analizini Anadolu Ajansı bile iki gün sonra fark edebildi de gündeme öyle girdi.
AA, 21 Ağustos’ta yayımlanan “Le Figaro: Erdoğan’ın diplomasisi Türkiye’yi uluslararası sahnede vazgeçilmez konuma getirdi” başlıklı haberinde Le Figaro’da Türkiye’nin Rusya-Ukrayna savaşındaki arabulucu rolünün “diplomatik başarı” ve “Türkiye, Ukrayna’daki savaşın ilk galibi” diye değerlendirildiğini duyurdu.
AA’nın haberi, iktidara yakın internet sitelerinde uzun süre manşetlerde kaldı; televizyonlarda geniş haber yapıldı. Basılı gazeteler Akşam, Hürriyet, Milliyet, Sabah, Türkgün, Türkiye, Yeni Akit ve Yeni Şafak 22 Ağustos’ta “Türkiye vazgeçilmez ülke” gibi başlıklarla yayımladılar.
Tek kalemden çıkmışçasına hepsi aynı başlığı kullanan iktidar medyası, Le Figaro’daki yazı nedeniyle adeta bayram yapıyordu. Manşetlere yansıyan bu mutluluk havasını Erdoğan’ın Ukrayna’daki başarısını öven yazılar tamamlıyordu.
Oysa Le Figaro’da Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında geçmişte pek de öyle övücü yazılar yayımlanmıyordu. Doğu Akdeniz krizi ve Suriye haberlerinde Erdoğan’ı “Neo-Osmanlı” olarak tanımlamıştı. Daha bir ay kadar önce Erdoğan’ın, Putin ve Reisi ile Tahran’da buluşması hakkında Le Figaro’da yayımlanan “İran, Rusya ve Türkiye: Otokratlar tarafı Tahran’da iş birliğini güçlendiriyor” başlıklı analizde şöyle denilmişti:
“Ukrayna’daki savaş, ortak çıkarları olan bu ülkeler arasındaki Batı karşıtı ittifakı güçlendirdi. Grupta tek eksik kalan Çin Devlet Başkanı Xi Jinping. Tayyip Erdoğan, Ibrahim Raissi ve Vladimir Poutine: Batı demokrasilerine sıkça meydan okuyan otokrat cumhurbaşkanları, salı günü Tahran’da üç kişilik bir uluslararası zirvede buluşacak.”
Le Figaro, bu analizinde Erdoğan’ı açıkça “otokrat” olarak nitelendirmişti. Tahmin edileceği gibi, Türkiye medyası bu analizdeki ifadelerden hiç bahsetmedi, görmezden geldi. Madem Le Figaro’nun Türkiye hakkında yazdıkları bu kadar önemli, o zaman sadece övgüleri değil bu tür olumsuz ifadeleri de aktarmaları beklenir.
İktidar medyasının uluslararası medyaya bakışı çoğu zaman böyle. Erdoğan ve iktidarıyla ilgili olumlu ifadeler içeren haber ve yazıları alıntılıyorlar ama olumsuz değerlendirmeler olduğunda yok sayıyorlar. Uluslararası medyanın Erdoğan’ı “büyük lider”, “başarılı politikacı” olarak gördüğü gibi bir “sahte gerçeklik” yaratmaya çalışıyorlar.
Alkış tutmanın ve bir lideri övgülere boğmanın gazetecilikle ilgisi olmadığı gibi, dünyayı sürekli olarak Erdoğan’ı alkışlıyormuş gibi göstermenin de gerçekle ilgisi yok. Gazeteci alkışlamayı değil, eleştirmeyi bilen kişidir.
Sahiplenme yarışı
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, Etiler Polis Okulu arazisi üzerinde yapımı devam eden gökdelen projesinin ruhsatını iptal etmesinin ardından medyada sahiplenme yarışı başladı.
Sözcü gazetesi “SÖZCÜ yazdı, Etiler Polis Okulu arazisindeki inşaat mühürlendi” başlıklı haberinde “buradaki yapılaşmayla ilgili son bir ayda çok sayıda haber yaptığını” vurguladı. Cumhuriyet gazetesi, sosyal medyadaki “İBB, Etiler Polis Okulu arazisindeki inşaatın ruhsatını iptal etti” paylaşımına “Cumhuriyet gündeme getirmişti” notu düştü.
TV100.com yazarı Barış Yarkadaş, “İBB Bşk. Ekrem İmamoğlu, @tv100’deki yayında dile getirdiğim çağrı ve Mimarlar Odası’nın uyarısı üzerine Etiler Polis Okulu arazisindeki inşaat ruhsatını iptal etti” paylaşımında bulundu.
Prof. Dr. Emre Kongar da paylaşımında Cumhuriyet’ten Barış Terkoğlu’nun bu konuyu yazdığını anımsatarak, “Beklenen karar: Yoksa @ekrem_imamoglu bu şaibenin altından kalkamazdı” dedi.
Aslında bunlardan biri değil hepsi doğru. Bu projeyle ilgili olarak Cumhuriyet, Sözcü ve Barış Terkoğlu da yazdı; Barış Yarkadaş da konuştu. Hatta bunların dışındaki eleştirel medyada da birçok kere dile getirildi bu proje.
Buna rağmen medya kuruluşlarının ortaya çıkan olumlu sonucu tek başlarına sahiplenmeye çalışmaları haksızlık. Sorunu gündeme getirenlerin tümünü birden hatırlatsalar daha doğru olur. Zaten “Biz yaptık” diye ortaya çıkmaya da gerek yok, bırakın okur ve izleyici değerlendirsin…
Tek cümleyle:
Karar’ın internet sitesinde banka ve akaryakıt şirketleri kampanyaları “Benzin ve motorine büyük indirim”, “Böyle indirim görülmedi”, “Akaryakıtta görülmemiş indirim” başlıklarıyla yayımlanarak haber görünümünde örtülü reklam yapıldı.
Halk TV, Sözcü gazetesinin “10 bin doktor ayrıldı sağlık alarm veriyor” yazısını aktarırken, kaynağını belirtmedi.
HaberTürk, düzensiz göçmenleri “Yunanistan’a geldiniz” diye Kekova adasında ıssız bir koya bırakan göçmen kaçakçılarını “organizatör” olarak nitelendirdi.
CNN Türk, Orhan Bursalı’nın Cumhuriyet’te “Aziz Sancar büyük bir keşfe daha imza attı” başlığıyla duyurduğu keşfi, iki gün sonra uzmanlarla konuşurken ekrana “Son Durum” anonsu koydu.
“Sel” zaten “taşkın su” anlamına gelmiyormuş gibi, BirGün’de “Sel sularına kapılan kadın öldü”, Yeniçağ’da “Sel sularında can pazarı” başlığı atıldı.
Akşam’ın Gaziantep’teki kaza haberinde “İbre 130’da takıldı” başlığı kullanıldı ama takograflarda ibre bulunmuyor.
Hürriyet’in, “Arel’in dramı” haberinde Manisa’nın Kula ilçesi, Afyonkarahisar’ın ilçesi olarak yazıldı.
Türkiye gazetesi, “Beykoz’da vatandaşlar isyan etti: Evlerini boşaltmayanlar sebebiyle mağduruz” haberiyle Tokatköy’de evlerin polis zoruyla boşaltılmasına destek verdi.
Kızı suikast sonucu öldürülen Aleksander Dugin için “Putin’in beyni”, “Putin’in danışmanı” denildi ama hiçbir zaman Putin’in “beyni” olmamıştı ve resmi görevi yoktu.
Albayrak Medya, Gerçek Hayat dergisinin tanıtımında “alternatif tıbbı” simgeleyen otlar bulunan fotoğrafın üzerine “Tıp karmaşa sömürü zehir” yazarak modern tıbbı karaladı.
Okur Görüşleri:
Bülent Büber: “Kese kâğıdından matbuat (basın) yapılmaması kanunu” ifadesinin doğrusunun “Basılı Kâğıtların kese kâğıdı olarak kullanılmaması kanunu” olduğunu yazmıştınız. Bu kanun 1932 yılında değil 28.6.1938 tarihinde kabul edilmiş olup 26.4.2007 tarihinde yürürlükten kaldırılmıştır.
Ülkü Demirtepe: Gazeteciler, özellikle köşe yazarları, sanki hükümetin icraatlarının içindeymiş gibi “BİZ” dili kullanıyorlar. Halbuki ya özne olarak hükümet demeliler ya da pasif fiil kullanmalılar.
Kağan Özerhan: “Bir kadın cinayeti de Şırnak’ta” haberinde “cenazesi bulundu” ifadesi doğru mu? TDK sözlüğünde cenazenin ilk anlamı “Kefenlenip tabuta konmuş, gömülmeye hazırlanmış insan ölüsü”. İkinci anlamı da “ölü, ölü kimse” ancak böyle kullanılmıyor.
Ombudsman yanıtı: Haklısınız, “cansız bedeni”, “cesedi” ya da “ölüsü” denilmeliydi.
Analiz
Ergenekon medyası Erdoğan’ın safında kabak gibi ortaya çıktı

Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce’nin Cumhurbaşkanı adaylığı sürecinde yaşananlar ve de adaylıktan çekildiğini açıkladığı andan itibaren gösterilen tepkiler, Türkiye’de kimlerin kimlerle iş tuttuğunun anlaşılması açısından tarihe eşsiz bir not düşülmesine vesile oldu.
Muharrem İnce’nin Erdoğan’ın projesi olduğu ilk günden itibaren biliniyordu ancak bu hakikatin kendi ifadeleriyle gün gibi ortaya çıkması, seçim döneminin en önemli gelişmelerinden biri oldu.
İnce adaylıktan çekilirken, kendisi ile ilgili piyasaya sürülen kumpas videoları için tam da Erdoğan’ın ve trollerin istediği şekilde CHP’yi ve Gülen Cemaati’ni suçladı.
Erdoğan da İnce’ye destek verip, “Nasıl bıraktı? O da yarın bilemediniz cumartesi günü ortaya çıkar. Bunların işi gücü fırıldak” dedi. Projenin sahibinin kendisinin olduğunu ayan beyan itiraf etti bu sözleriyle.
Hemen sonrasında anlaşıldı ki, Ali Yeşildağ adına açılan hesaplardandan yapılan operasyonun arkasında Aktroller vardı. Gazeteci Cevheri Güven, videoları hazırlayıp piyasa bizzat Aktroller olduğuduğunu teknik analizleri ile birlikte açıkladı.
Saraydan kumanda edilen operasyon sırasında Soner Yalçın, ODA Tv, Fidel Okan ve Yılmaz Özdil gibi Ergenekoncu isimler, açıkça saflarını belli ettiler, yani Erdoğan’ın yanında olduklarını ortaya koymuş oldular.
Muharrem İnce’nin avukatı ve Memleket Partisi Milletvekili adayı olan Fidel Okan, müvekkili gibi kasetlerden CHP’yi ve Gülen Cemaati’ni sorumlu tuttu. Akabinde de cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ı desteklediğini açıkladı.
Okan, Ergenekoncularla temas halinde, Serhat ve Berat Albayrak’ın operasyon aparatı olarak yıllarca A Haber’de boy gösterdi. Bu seçim sürecinde de Ergenekoncularla eşgüdüm halinde Muharrem İnce’nin yanında konuşlandı, hemen akabinde de Erdoğan’a dümen kırdı.
Aynı şekilde Soner Yalçın ve sahibi olduğu ODA Tv de Muharrem İnce’yi Erdoğan’a verdikleri desteğin paravanı olarak kullandılar. Muharrem İnce’nin CHP ve Gülen Cemaati tarafından mağdur edildiği tezini işlediler. Bu sayede hem İnce’ye mağduriyet payesi vermeye çalıştılar hem de CHP’nin Gülen Cemaati ile ittifak ettiği algısına delil üretmek çaba harcadılar.
İnce adaylıktan çekilince de kurguladıkları bu iki algıyı piyasaya sürüp CHP’ye yakın İnce taraftarı seçmeni Erdoğan’a kanalize etmek istediler.
Yılmaz Özdil de bu projenin bir paydaşı olarak her fırsatta aynı tezi işledi ve “Eskiden feto infaz ederdi, Akpliler sevinirdi, şimdi feto infaz ediyor, Chpliler seviniyor, ama gene de siz bilirsiniz tabii…” şeklinde attığı tweetiyle duruşunu kamuoyuna ilan etti.
Kasetli kumpasın Aktroller tarafından icra edildiği açıkça ortaya serilmesine rağmen, tweetini silme gereği duymadı Özdil. Özür vesaire hak getire…
Bugünlerde iyi bir şey de oluyor;@vekilince komplosu sayesinde 'kadro' kabak gibi ortaya çıktı.@RTErdogan baktı seçimi kazanamıyor, tam saha pres yaptırıyor.
Oyuncular, yedekler, rakip takımlardaki kriptoları sahaya sürdüler.
— ADEM YAVUZ ARSLAN (@ademyarslan) May 13, 2023
Gazeteci Adem Yavuz Arslan da şu tweetiyle manzarayı ayniyle ve dört başı mamur şekilde analiz etti: “”Bugünlerde iyi bir şey de oluyor; @vekilince komplosu sayesinde ‘kadro’ kabak gibi ortaya çıktı. @RTErdogan baktı seçimi kazanamıyor, tam saha pres yaptırıyor. Oyuncular, yedekler, rakip takımlardaki kriptoları sahaya sürdüler.” LİNK
Evet, Erdoğan ilk kez bu denli derin hissettiği kaybetme endişesiyle elindeki yedeğiyle, kriptosuyla bir çok kozunu masaya sürdü. Takke düştü kel göründü; saray yanaşması Ergenekoncu kadro kabak gibi ortaya çıktı.
Bir yerde de iyi oldu…
Analiz
Gazetecilik refleksi işbaşında

Gazetecilik refleksi olmasaydı eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesi, belki de bir üçüncü sayfa haberi olarak geçip gidecekti. Üç maymunu oynayan iktidar ve medyasına kalsa MHP ve Ülkü Ocakları yöneticileri, özel harekât polisleri ve mafya elemanlarının karıştığı “siyasi” bir cinayet olduğunu öğrenemeyecektik.
İlk harekete geçen gazeteciler Deutsche Welle’den Alican Uludağ ve Yeniçağ’dan Yavuz Selim Demirağ’dı. 30 Aralık günü saat 15.06’da sosyal medyadaki paylaşımıyla cinayeti duyuran Uludağ, akşam da “Sinan Ateş’in öldürülmesine ilişkin ilginç bir durum var. Ne Devlet Bahçeli ne MHP’li vekiller ne de Ülkü Ocakları herhangi bir başsağlığı mesajı yayımlamadı” paylaşmıyla cinayetin siyasi yanına ilişkin işaret fişeği attı. Ardından “Sinan Ateş cinayetiyle ilgili bilgiler netleşiyor” diyerek gözaltı ve arananlar hakkında bilgi verdi paylaşımında.
Aynı gece Uludağ’ı, Demirağ’ın Twitter’daki paylaşımları izledi. “Sinan Ateş’in mesubiyeti ile gurur duyduğu kuruluşlardaki anlamlı sessizlik canımı sıkıyor” diye yazdı o da. Ardından Oda TV ise “Başkent Suikastine ‘Devlet’ neden sessiz” sorusunu yöneltti.
İsmail Saymaz’ın Halk TV’deki programda cinayete ilişkin ayrıntılı konuşmasının ardından Ankara Valiliği “çalışmaların devam ettiği” açıklamasını yapmak zorunda kaldı. Zaten haber kanalları Halk TV, Tele1, Cadde TV ve KRT TV’nin ilk andan itibaren cinayete ilişkin gelişmelerin üzerinde durmaları olayın öneminin fark edilmesinde etkili oldu.
Katillerin adresi ve arka planı hakkındaki ayrıntılı bilgiler 1 Ocak günü yine Alican Uludağ ve Yavuz Selim Demirağ’ın paylaşımlarıyla geldi. Uludağ’ın, birbirini izleyen 10 paylaşımı “Cinayette Ülkü Ocakları/MHP bağlantısı ilk kez tespit edildi. Bu kapsamda eski Ülkü Ocakları Maltepe Şube yöneticisi Ufuk Köktürk gözaltına alındı” diye başlıyordu.
Demirağ da peş peşe paylaşımlarla “Sinan Ateş suikastı siyasi cinayettir. Azmettirenler kriminal çeteyi taşeron olarak kullanmıştır” deyip olaya karışanların isimlerini verdi; sonra da KRT TV, Halk TV ve Tele 1’deki programlara çıkarak öğrendiklerini aktarmayı sürdürdü.
2 Ocak’ta BirGün’den Timur Soykan ve Cadde TV’den Serdar Akinan da devreye girdi. Soykan, Uludağ’ın paylaşımlarının üzerine yeni bilgiler ekledi. Akinan ise “Sinan Ateş’in katilleri Ankara’ya çakarlı arabayla mı geldi? Kim sakladı?” sorusunu gündeme getirdi.
Ağırlıklı olarak sosyal medyadaki paylaşımlar üzerinden giden bilgi akışı, 3 Ocak’tan itibaren yerini medyadaki haberlere bıraktı. Tolga Şardan’ın T24’deki Ülkücü camiadaki iç çatışmanın Mersin’e uzanan geçmişini ortaya koyan “Çukurambar cinayeti ve Mersin’deki ülkücü çatışmasından yansıyanlar” başlıklı yazısını TV’ler ve internet siteleri de alıntıladı. Uludağ’ın, DW’deki “Sinan Ateş cinayeti MHP’li isimlere uzanıyor”, İsmail Saymaz’ın, halktv.com.tr’deki “Sinan Ateş’in son iki haftası: Üç yeni bilgi” ve BirGün’ün “Sinan Ateş cinayeti bir iç hesaplaşma mı” haberleri de cinayetin izini sürmek için kritik veriler içeriyordu.
Bu haberleri Timur Soykan’ın BirGün’de cinayete giden süreci tüm yönleriyle aktaran “Kırmızı pazartesi” yazısı, DW’de Alican Uludağ’ın “Tetikçi kaçtı mı?” ve “İki özel harekât polisi tutuklandı” haberleri, halktv.com.tr’de İsmail Saymaz’ın “FETÖ’cü denilen Ateş FETÖ Komisyonu’nun başındaydı”, “Hasan Ferit Gedik’ten aranırken Sinan Ateş’i öldürttü” yazıları,
T24’te Tolga Şardan’ın “İşte o gece: MHP’li Kılavuz’un evinde yaşananlar” yazısı ve Asuman Aranca’nın tutuklananların ifadelerini yansıtan üç haberi, Gazete Duvar’da Ferhat Yaşar’ın “Gülsuyu’ndan Dodo dedikoduları” ile ifadelere ilişkin haberleri izledi.
Eleştirel medyanın alıntıladığı bu paylaşım, yazı ve haberler, Sinan Ateş cinayetinin boyutunun ve uzandığı odakların açığa çıkarılmasında belirleyici rol oynadı. Başta ilgisiz kalan medyanın odaklanması sağlandı; kamuoyu ve muhalefet partilerinin de dikkati çekildi.
Susurluk skandalı benzeri siyaset-polis-mafya üçgeninde işlenen bir cinayeti gözler önüne seren bu gazeteci arkadaşlarımızı tebrik etmek gerek. Ancak bir gazeteci edindiği bilgiyi sosyal medyada paylaşmak yerine öncelikli olarak kendi medya kuruluşunda haber yapmalı.
Haber yapmadan bilgi paylaşımında bulunmak hem o bilginin editoryal sürecin dışına çıkmasına neden oluyor; hem de gazetecinin bağlı bulunduğu medya kuruluşunun tutumu konusunda çelişkili algı yaratıyor. Ne de olsa gazetecilik takım oyunudur…
***
BALIK HAFIZALI MEDYA
Balık hafızalı olmak iktidarı destekleyen medyanın işine geliyor sanırım. Aksi halde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Emeklilikte Yaşa Takılanlar” hakkındaki açıklamalarını “EYT’linin bayram günü”, “Emeklilik müjdesi” manşetleriyle yayımlayamazlardı.
Zira EYT’lilerle birlikte sevinç çığlıkları atan, düğün bayram manşetleri atan iktidar medyası iki yıl önce de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Biz bunu politik hesaplarla yapmayız ve yapmayacağız da. Beni bu yola asla teşvik etmeyin” sözlerini manşet yapmıştı:
“EYT’yi uygulayan iflas eder (Akşam), Kaybetsem de EYT’de yokum (Hürriyet), EYT’ye noktayı koydu (Milliyet), Milletimin zararına olan hiçbir işte yokum (Sabah), Seçimi kaybetsem bile EYT yok (Türkiye), EYT’ye son noktayı koydu (Yeni Şafak).”
Erdoğan’ın 17 Kasım 2019’da yayımlanan EYT karşıtı bu açıklamalarına en büyük destek de Turkuvaz Grubu’ndan gelmiş; Sabah üç gün sonra da “Erken emekliliğin ağır faturasını herkes ödüyor” manşetiyle çıkmıştı. Dilek Güngör’ün hazırladığı sayfada EYT’nin sakıncaları anlatılmış; “muhalefetin oy uğruna EYT’lilere destek verdiği” savunulmuştu. Sabah yazarları Engin Ardıç, “Koparılan EYT yaygarası”, Melih Altınok, “Cumhurbaşkanının popülizme teslim olmaması takdire şayan”, Mevlüt Tezel de “Gençlerden hiç itiraz gelmiyor, aksine muhalefet olsun diye EYT’lileri destekliyorlar” diyerek desteklemişlerdi Erdoğan’ın EYT karşıtı sözlerini.
Şimdi sanki bunlar hiç yazılmamış, söylenmemiş gibi. Erdoğan ile birlikte EYT karşıtlığından çark eden iktidar medyası, bu manevrayı okur ve izleyicilerine açıklama gereği bile hissetmedi. Erdoğan’ın EYT karşıtı sözlerini anımsatma görevi yine bağımsız ve eleştirel medyaya düştü.
İktidar medyası, EYT ile ilgili yasa teklifi bu hafta Meclis’e geldiğinde de büyük olasılıkla aynı tavrı sürdürecek ama bereket ki, eleştirel medyanın hafızası yerinde.
***
TEK CÜMLEYLE:
•Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Brezilya’ya giden gazeteciler, uçaktaki söyleşide, Suriye medyasındaki “Türkiye’nin askerlerini geri çekmeyi kabul ettiği” haberleriyle ilgili sorunun yanıtı “off the record” (kayıt dışı) olduğu için yayımlamadılar; “Suriyeli muhalifleri satmayız” cümlesi ise Bakanlığın kontrolünden geçen deşifre metninden çıkartıldı.
•Hürriyet, Milat, Sabah, Yeni Akit ve Yeni Şafak’ta “Çat kapı haciz kalkıyor” gibi başlıklarla sunulan “7.Yargı Paketi” haberlerinin kaynağı Adalet Bakanlığı’nın bilgi notuydu.
•AHaber, Sabah, Yeni Şafak, Yeni Akit, 24TV, “Teröristbaşı Duran Kalkan’dan muhalefete ittifak çağrısı” haberlerinde Duran Kalkan’ın “AKP-MHP yıkılırken onun yerine CHP gibi bir iktidar gelemez. Gerçek bir demokratik gücün gelmesi lazım. Çünkü pek fazla bir farkı yok CHP’nin” sözleri ayıklandı.
•Foreign Policy dergisinin haberindeki “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Starbucks’ın Türkiye’de faaliyete geçmesinden daha uzun süre ülkeyi yönettiği” esprisi Milliyet internette “Erdoğan ülkedeki Starbucks dükkânlarının sayısından daha fazla Türkiye’yi yönetti” diye çevrildi!
•Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasını “Cemevleri de dahil tüm ibadethanelerde doğalgaza indirim” yerine “İbadethanelerde, cemevlerinde kullanılan doğalgazda indirim” diye duyuran medya, cemevlerinin de ibadethane olduğu gerçeğini göz ardı etti.
•Öldürülen Sinan Ateş’in fotoğrafında iki kızının yüzlerinin kapatılmadan yayımlanması mahremiyet ihlali ve yaşamlarının olumsuz etkilenme olasılığı nedeniyle yanlıştı.
•Köşk Kaymakamı’nın tekzibinin yayımlamasıyla yetinmeyen Aydın Sulh Ceza Hâkimliği, Evrensel’e aynı metni “iki internet sitesi ile iki gazetede” ilan gibi yayımlatma cezası vererek basın tarihinde eşi görülmemiş bir hukuksuzluğa imza attı.
•OdaTV’nin ayrımcı yaklaşım içeren “Suriyeli simitçi; yaşlı, hasta, engelli ve hamileler için ayrılan koltuğa simitlerini koydu” haberinin unsurları da eksikti, hiç çalışılmamıştı.
•Hürriyet, Milliyet, Sabah, Yeni Şafak, Erdoğan’ın sözlerine dayanarak “ihracatta rekor kırıldığı” haberlerinde ithalatta daha büyük rekor kırıldığı bilgisine yer vermediler.
•Türkiye’nin “MİT altın çağını yaşıyor” haberinde “MİT, dünya tarafından en etkili 3 istihbarat biriminden biri olarak gösteriliyor” bilgisinin kaynağı yoktu, kimin ya da hangi kuruluşun böyle bir tespit yaptığı belli değildi.
•Fanatik, Trabzonspor’un Kuzey Makedonyalı oyuncusu Enis Bardhi’nin sözlerini “Savaş devam ediyor” başlığıyla yayımlayarak sporun savaşa benzetilmesini onaylamış oldu.
•EuroNews sitesinin “Türkiye ile ABD eş zamanlı olarak IŞİD’e finansman sağladığı tespit edilen 5 gerçek ve 2 tüzel kişinin mal varlıklarının dondurulmasına karar verdi” haberinde malvarlığı dondurulan gerçek ve tüzel kişilerin adları yoktu.
•Hürriyet, Milliyet ve Sabah, beş marketin fiyatları dondurduğu haberlerinde iktidarın marketlere baskısını ve bu market CEO’larının Ticaret Bakanı Mehmet Muş’un toplantısına katıldığı bilgisinden hiç söz etmedi.
•Akşam, Hürriyet ve Sabah, bütün kentlerdeki yılbaşı kutlamalarını aktardıkları haberlerde sanatçı Gülşen’in İzmir’deki konserine yer vermediler.
•Karar gazetesi, Kadın Cinayetleri Önleme Platformu’nun açıklamasına dayalı ve 2022’de 334 kadının öldürüldüğü bilgisini içeren “İstanbul Sözleşmesi bitti kadına şiddet arttı” haberiyle Türkiye gazetesinin “Çekildikten sonra cinayetler azaldı” haberini tekzip etti.
***
Okur Görüşü:
Orhan Orucu: İBB Başkanı İmamoğlu’nun basın toplantısında ön sıralarda basından kimseyi göremedim. Hepsi CHP’nin bilinen isimleriydi. Basın örgütleri bu işe tavır almalı. Basın açıklaması ya da basın toplantısı ise ön planda basın emekçileri olmalı.
Hasan Yıldız: Maaş zammı belli olunca malum medya yaygarayı kopardı. Şu meslek grubu şu kadar alacak diye. Diğer yayın organları da malum medya gibi davrandı. Lütfen yeni başlayan öğretmenin maaşını yazın da millet de bizim öyle fil dişi kulelerde yaşadığımızı sanmasın.
Yüksel Kenaroğlu: Tabutlar, belediyelerin “Seyyar Reklam Panoları” olarak kullanılmamalı! Belediyeler bunu yapsa da haberlerde fotoğrafları o yazılar görünecek şekilde yayınlanmamalı.
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: medyaombudsman@gmail.com
Analiz
Yılmaz Özdil’in saygı ve nezaketten haberi yok

Sözcü Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil’in CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun eşi Selvi Kılıçdaroğlu’nu hedef alan seviyesiz ve nezaketsiz tweetiyle ilgili tartışmalar büyüyor.
Özdil, Kılıçdaroğlu’nun vizyon toplantısında konuşmasını yaparken yer yer gözleri kapanan Selvi Kılıçdaroğlu’nun fotoğrafını “Heyecan verici bir toplantı oldu…” mesajını ilave edip tweet olarak paylaşmıştı.
Heyecan verici bir toplantı oldu… pic.twitter.com/bpZzYgWH56
— Yılmaz ÖZDİL (@yilmazsozcu) December 3, 2022
Güya Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşması heyecandan o kadar uzaktı ki, Selvi Kılıçdaroğlu bile eşinin konuşması esnasında uyumuştu.
Yalan üzerine algı yönetimi yaptı Özdil.
Kılıçdaroğlu’nun konuşması gayet net, kararlı ve heyecan vericiydi.
Selvi Kılıçdaroğlu’nun gözlerinin kapanmasının nedeni kısa süre içinde ortaya çıktı. Selvi hanım ağır bir grip geçiriyordu ve toplantıya gelmeden önce kendisine serum bağlanmıştı.
Çok zor durumda olmasına rağmen eşini bu çok önemli toplantıda yalnız bırakmak istememişti Selvi hanım.
İsmail Saymaz bu gerçeği Halk Tv’de canlı yayında detaylarıyla anlattı.
Gerçeği araştırmadan o seviyesiz tweeti atan Özdil, hakikat ortaya çıktıktan sonra aynı nezaketsizliğe devam etti.
Tweeti silip Selvi hanımdam özür dilemeliydi, ancak yapmadı. Odatv’nın kendisini savunan sözde haberini paylaştı. Yürekten teşekkür etti Oda Tv’ye.
Odatv’ye hem gazeteci, hem yurttaş olarak yürekten teşekkür ederim https://t.co/Eg0p5exeaA
— Yılmaz ÖZDİL (@yilmazsozcu) December 6, 2022
Ulusalcı medyanın bazı kalemşorları, istedikleri hukuksuzlukları ve zulümleri yaptığı için Erdoğan’a açıktan ya da perde arkasından destek veriyor.
Doğu Perinçek’in ve Soner Yalçın’ın elemanları taraflarını açıkça Erdoğan lehine belirtmiş durumdalar. Nedim Şener’den bahsetmeye gerek bile yok.
Nedim Şener’in abisi Yılmaz Özdil ise icraatlarını perde arkasından yürütüyor. Suret-i muhalefetten gözüküyor ama ince işçilikli yazıları ve paylaşımlarıyla Erdoğan’a çalışıyor.
Kılıçdaroğlu, çevresindeki isimlerin fizibiletisini yapıp tavrını koymadığı sürece, bu tür seviyesizliklere maruz kalmaya devam edecek.
En azından Erdoğan’a çalıştıklarını açıkca ortaya koysunlar, değil mi?
-
Gazete manşetleri10 ay önce
SBK listesi medyada bir gazetecinin daha biletini kesti !
-
Gazete manşetleri9 ay önce
AKP Cehaleti: TRT, Çanakkale Zaferi ile Sarıkamış’ı karıştırdı
-
Televizyon1 sene önce
Can Ataklı: Normal bir ülke olsa Cevheri Güven’in anlattıklarıyla kıyamet kopardı !
-
Gazete manşetleri1 sene önce
Aynur Doğan konser yasağına karşı sessizliğini bozdu
-
Analiz10 ay önce
Cüneyt Özdemir’in Pelikan itirafları ve gazeteciliği: Herkes yesin, bulaşmıyorum
-
Gazete manşetleri10 ay önce
Latif Şimşek istifa etti: Kalleş saldırıyı kınamadılar
-
Gazete manşetleri1 sene önce
Bülent Keneş: Keşke Deniz Feneri’ni daha fazla araştırsaymışım
-
Gazete manşetleri1 sene önce
“Daha dün 3 liraydı”