Gazete manşetleri
Selda Bağcan: Seçimleri umutla bekliyoruz

Türk halk müziği ve protest müziğin en önemli isimlerinden Selda Bağcan, “Herkes korku içinde, Gak diyeni alıyorlar, guk diyeni alıyorlar” dedi.
Türkiye müziğinin yaşayan efsanelerinden Selda Bağcan, BirGün’den Işıl Çalışkan’a konuştu. Bağcan, Türkiye’nin bir yol ayrımında olduğunu söyleyerek, “hiç bu kadar açlığa düşmemişti” dedi.
50 yıldır müzikle iç içe geçen bir yaşam. Kendinizi yarım asırdır müzikle ifade etmiş birisiniz. Müzik olmasaydı nasıl bir Selda Bağcan olurdu?
Ben Ankara Fen Fakültesi Fizik Bölümü’nde okurken kendimi hep piyano virtüözü olan bir fizik profesörü olarak hayal ederdim. Hayale bakar mısınız? (Gülüyor)
Peki kişilik olarak nasıl olurdunuz müzik yaşamınızda olmasaydı?
Zaten iyi kalpli ve merhametliyim. Yapım bu, aileden geliyor. Kişilik olarak yine aynı olurdu ama müzik üstüne koyuyor. Duygusal olarak müziğin katkıları olmuştur mutlaka şahsiyetin gelişmesinde.
YILLAR KÖTÜ DAVRANDI
Peki geçen yıllarda yıllar size, siz yıllara nasıl davrandınız?
Yıllar bana kötü davrandı. Yasaklı yıllardı her şeyden önce. 72’den 92’ye kadar 20 yıl devletin tek kanallı ekranından mahrum kaldım ben. Çıkarmadılar televizyona. Ve türküleri tanıtmak zor oldu. Bir de üstüne hapislikler oldu, 12 Eylül sonrası. Şarkı sözlerinden dolayı 3 kere hapse girdim. Bu kötü davranmak değil de nedir? 7 yıl konser izni verilmedi. 80’le 87 arasında pasaportuma el kondu. Davet aldığım halde yurtdışı konserlerine gidemedim. Benim hayatım hakkında bir kitap çıkacak. Tüm bu detaylar kitapta anlatılacak.
Ne zaman çıkacak kitap?
Bir iki yıl içinde. Bir de film teklifi var üstelik. “Önce kitap çıksın ben her şeyimi orada anlatayım. Siz de o kitaba sadık kalarak kitabı yaparsınız” dedim. Önce Bergen’i çekeceğiz sonra da sizin filminize çalışmaya başlayacağız dediler.
“Yıllar bana kötü davrandı” dediniz. Bu yaşananlar size nasıl duygularla geri döndü?
Olgunlaştırıyor tabii ki. Her türlü acıya katlandık. Hapislikten daha kötü bir şey olabilir mi? Konser yapamamaktan daha kötü ne olabilir ki? Yine de katlandık, geçti. Şimdi anı olarak kaldı. Vurdu yıktı diyemeyeceğim. Hiçbir şekilde yıkılmıyorum.
Müziğiniz ne renk Selda Hanım?
Kızıl ve pembe arası. Kızıllık protestlikten geliyor. Pembe de benim dünya görüşüm. Pembe bende saplantı gibi. Bütün kıyafetlerim pembe. Evde de öyle her şeyim pembe. Arkadaşlarım hapislere bağlıyorlar. “Sen griden yıldın herhalde. Ondan pembe seviyorsun” diyorlar. Ama onun için yıllarca hapislerde kalmak gerekir herhalde. 3 kere girdim çıktım. Biraz kitlelere gözdağı vermek için beni içeri aldılar. Şarkı sözlerinden kim girer içeri ya!
Zaman bir şeyleri çok da değiştirmemiş demek ki. Şarkı sözlerinden dolayı müzisyenler hâlâ baskı görüyor…
Evet, o da gözdağı vermek için yapılıyor. Bakın siz de yaparsanız böyle olur demek için. Değişmiyor işte maalesef görüyorsun…
HERKES KORKU İÇİNDE
Siz geçmişi de görmüş biri olarak nasıl görüyorsunuz politik atmosferi ve sanatçıların durumunu?
Herkes korku içinde. “Gak” diyeni alıyorlar, “guk” diyeni alıyorlar. Ortam kötü. Özellikle komedyenler çok korkuyor. Eskiden komedyenler hicivle siyasileri eleştirirdi. Eskiden insanlar gülerdi böyle şeylere. Levent Kırca olsun Metin Akpınar olsun… Şimdi çocuklar itiraz ediyor, yapamıyoruz diyorlar. Metin Akpınar, Müjdat Gezen yine yapacağını yapıyor ama gençlerin ödü patlıyor.
Bu atmosferde kendinize otosansür uyguladığınız oluyor mu?
Tabii ki. “Dışarda olmak içerde olmaktan daha iyidir” der devrimciler.
Bunu en çok nasıl hissediyorsunuz? Twitter’da yazarken durduruyor musunuz kendinizi mesela?
Ben Twitter’da bir şey yazmayı bilmiyorum. Arkadaşıma söylüyorum. Yazar gibi yapıyor, yazmıyor. Bana kalsa neler yapacağım… Madem yazamıyorum bari günlüğüme yazayım diyorum. O günlük bulunursa başıma neler gelir bilmiyorum (Gülüyor).
Neyle ilgili yazmak istiyorsunuz daha çok?
Haksızlıklar var. Neler yapmıyorlar insanlara… Aslında benim yazı dilim de çok iyidir ama bu konuda tembelim.
Peki ülkenin geleceğinden umutlu musunuz?
Seçimleri umutla bekliyoruz, mesele orada. Bu ülke hiçbir zaman bu kadar açlığa düşmedi. Milyonlar aç. Bunu söylemek ayıp da değil suç da değil. Çünkü herkes aç. Daha nasıl anlatalım? Hiç bu duruma düşmemişti bu ülke, hiç!
Yalnızca Türkiye’de değil, dünyada da türkülerle başarınızı ispatlamış bir sanatçısınız. Size gösterilen bu ilgiyi nasıl görüyorsunuz?
1972’de ilk yurtdışı turnesini yaptım. Batı Avrupa’da. Orada dikkat çektim zaten. Ama o zaman sosyal medya yoktu. Geliyor Alman gazetecileri röportaj yapıyor. Ama bir günlük gazete basılıyor okuyan okuyor. Hollanda’da bir sürü röportajım çıktı. İsrail’de bile ünlü oldum ben. Her gittiğim yerde basın büyük ilgi gösterdi. Ama o zamanlar orada yazılan orada kalıyordu. WOMAD Festivali’ne gittiğimde Hürriyet Gazetesi’nde ‘Selda, Türkiye’den önce AET’ye girdi’ diye yazmışlardı (Gülüyor). Çok hoştu. AET o zaman Avrupa Birliği’ydi.
Peki sizce hangi özelliğinizle dünyada dikkat çekmeyi başardınız?
76 yılında bir rock albümü yapmıştım. ‘Anadolu Folk Rock’ tazında. Yaz Gazeteci Yaz, İnce İnce Bir Kar Yağar, Mehmed Emmi hit oldu oradan. Sonra 2006’da bir İngiliz firması bunları yayımlamak üzere benimle sözleşme yaptı. 2008’de Time Dergisi’nde ‘Efsane sanatçılar’ listesine girdim ben düşünebiliyor musun? 2010’da Amerika’da Brooklynli hip-hop sanatçısı Mos Def, İnce İnce Bir Kar Yağar’ı alıp yorumlamış. O dünyayı yıktı geçti. Biraz da Mos Def’le ilgili oldu aslında. Sonra da “Yürü ya kulum” derler ya öyle oldu. Birçok festivale katıldım. Polonya’da bir festivale katıldım. 40 bin kişilik bir alan. “Selda Selda” diye tezahürat yaptılar. Ben şaşırdım. Türkiye’de alışkınız da yabancı bir ülkede duyunca şaşırdım. Benim onlara bir şekilde teşekkür etmem gerekiyor ya ne dedim biliyor musun? “Thank you amigos” (Gülüyor).
Başıma talih kuşu kondu ama bunlar hep 60’tan sonra oldu. Bunlar 40 yaşında başıma gelmiş olsaydı, daha dinamik, daha enerjik olurdum. Türkiye’de 70’in üzerinde bir adama büyük bir piyango çıktı. Adam dedi ki “Bu yaştan sonra gelen piyangoyu ben ne yapayım?” Benimki de biraz ona benzedi.
ROCKERLAR dinliyor Rock müziğin ruhunu yaşatıyor musunuz?
76’da söylemişim İnce İnce Bir Kar Yağar’ı. O kadar pis söylemişim ki. Sonradan dedim ‘Ya ben bunu niye böyle inceden söylemişim’ diye. Çok tiz. Çılgınca haykırışlar falan. Tutan da o oldu ama işte. O tiz, o parlak ses tuttu. Rock konserlerine gidiyorum çok sık. Rockerlara konser yapıyorum. Acayip ilgi görüyorum. Coşuyorlar, oynuyorlar.
Geçen günlerde Kürtçe Türküler adı altında bir albüm yayımladınız. 1991 yılında ilk Kürtçe şarkı söyleyen kişi oldum demiştiniz. Bugün bu türküleri bu albümde buluşturmak bir duruş olarak değerlendirilebilir mi?
91’de Kürtçe yasağı kalktığında Kürtlerden önce ben söyledim türküleri. Onlar 91’de cesaret edemediler. Yasağın kalktığına güvenemediler. Daha önce yasak olması çok ayıptı. Kürtçe türküleri gizli gizli dinlerdik ve ben çok üzülürdüm. Yasak kalktığı gibi söyledim. Günümüze gelirsek, Halk TV’deki Serhan Asker’de çıkmıştı. Sokak müzisyenleri Kürtçe söylediği için onlara kötü davranıyorlarmış. “Orada çalma, burada çalma” diye. Çocukları yerlerinden ediyorlarmış. Onları dinleyince üzüldüm. Birdenbire bir şimşek çaktı dedim “Ben bu çocukları da albüme katayım 3 parça yaptırayım” 10 parçalık bir albüm olsun. Şimdi onlar stüdyoya giriyor; bitirmek üzereler. Yakında toplu şekilde çıkacak.
Türküleri seçerken hassasiyetleriniz nelerdi?
Benim türkülerim çok sempatik. Sevda türküleri. Sevdiklerimi seçtim. Hepsinin Türkçeleri de çok güzel, çok anlamlı.
Pandemi nedeniyle müzisyenler için getirilen 12.00 yasağı hala sürüyor. Her şey serbestken müziğin yasak olmasını neye bağlıyorsunuz?
Bu bir saçmalık. İnsanlar, mekânlar ancak 12.00’den sonra para kazanacaklar. En azından gece 2’ye kadar uzatılmalı. Müzisyenler intihar etti, ötesi var mı? Çocuklar mahvoldular. Sendikal çalışma yok. Ayrıca devlet bu kadar mı hazırlıksız yakalanır. İnsanlar aç yahu, insaf!
Zorlu PSM’de gerçekleştirilecek konserinizde dinleyicileri nasıl bir performans bekliyor?
Çok iyi bir performans bekliyor. Senfoniyle olduğu zaman heyecanlanıyorum. İki ayrı orkestra olacak konserde. Kendi orkestrama alışığım da senfoniyle olunca biraz zor oluyor. Gerçi onlar o kadar profesyonel ki hata yapsam da onlar yakalayıp düzeltiyor.
Gazete manşetleri
Canlı yayında küfür eden Serdar Ortaç açıkladı: 2 şişe alkol, 10 tane ilaç içmiştim

Serdar Ortaç TikTok’a küfür etme nedenini açıkladı. Sinir krizi geçirdiğini öne süren Ortaç, “TikTok’u ben nasıl kapatacağım abi? Onu devlet yapar inşallah” dedi.
Sosyal medya platformu TikTok’un kendisine kısıtlama getirmesi üzerine açtığı canlı yayında küfür eden Serdar Ortaç, yeni bir yayın yaparak konuyla ilgili açıklama yaptı. Annesinin de video nedeniyle kendisine kızdığını belirten Ortaç, “Sinir krizi geçirdim abi, oradaki ben değilim. İki şişe alkol, 10 tane ilaç içmiştim” dedi.
‘BENİM SUÇUM YAYIN YAPMAK’
Ortaç açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Sinir krizi geçirdim abi, oradaki ben değilim. İki şişe alkol, 10 tane ilaç içmiştim. TikTok’u ben nasıl kapatacağım abi? Onu devlet yapar inşallah. Bir hastalık, MS, içki. Benim suçum yayın yapmak ve yaparken de içki içmek. Benim eşekliğim.”
Serdar Ortaç söz konusu yayında “Türkiye’de TikTok’u yasaklatmazsam… Sen koskoca Selçuklu’dan Osmanlı’ya 3500 yıllık Türk milletini dize getireceğini mi zannediyorsun?” diye konuşmuştu.
Gazete manşetleri
Siyasete gireceğini söylemişti: Hakan Peker ilk hamlesini yaptı

Bir dönemin popüler şarkıcılarından Hakan Peker, siyasete gireceği yönündeki açıklamasının ardından ilk hamlesini yaptı. Safranbolu Belediye Başkanı olmak isteyen Peker, iş insanı Şefik Dizdar ile görüşerek destek istedi.
Mart 2024’te yapılacak yerel seçimlerde Karabük’ün Safranbolu ilçesinden Belediye Başkanlığı’na adaylığını koyacağını açıklayan Hakan Peker, çalışmalara başladı. Peker, iş insanı Şefik Dizdar ile görüşme yaparak destek istedi.
Görüşme ile ilgili açıklamalarda bulunan Hakan Peker, şu ifadeleri kullandı:
“Safranbolu’da ev almıştım, çalışmalara başlıyorum onun için gelmiştim. Şefik Dizdar ile görüşerek istişarede bulunduk. Safranbolu’nun eksikleri, neler yapabilir, edilebilir ile ilgili bilgi alışverişinde bulunduk. Onun tecrübeleri ve burada yaşayışı ile bize çok şey kattı. Eğer Belediye Başkanı seçilirsek nasıl uygulayıp hayata geçirebiliriz diye fikir edindik.”
“DURAĞAN DEĞİL, DİNAMİK”
“Genç, dinamik, bol tanıtımlı, çok büyük aktivitelerin olabileceği, bütün turistlerin buraya gelebileceği bir Safranbolu hayal ediyoruz” diyen Peker, şöyle devam etti:
“Daha eğlenceli, durağan değil, dinamik olan, insanların merak ettiği, sanatsal, kültürel olarak daha çok öne çıkacak Safranbolu istiyoruz. UNESCO’nun tarihi miras kentinin hakkını verecek bir şekilde yönetilecek bir Safranbolu hayal ediyoruz.”
SİNEMACILARDAN DESTEK İSTEYECEK
Uluslararası Altın Safran Festivalinin daha çok ön plana çıkması gerektiğini ifade eden Peker, “O da birazcık sinemadan destek almakla olacak. Sinema sanatçılarından destek almakla olacak. Burada yapılacak aktiviteler, konserler ve ödül geceleriyle beraber bu festivalin çok çok öne çıkacağını düşünüyorum” diye konuştu.
Gazete manşetleri
TV programında evinin yenilendiğini gören ev sahibi mahkemeye gitti

Kiracı olan diş hekimliği öğrencisi, bir TV programıyla görüşüp oturduğu evi baştan aşağı değiştirtti. Program TV’de yayınlanınca ev sahibi evdeki değişikliklerden haberdar oldu ve mahkemeye başvurdu.
Son dönemde ev sahipleri ile kiracılar arasındaki anlaşmazlıklar sık sık gündem olmaya devam ediyor. Ancak bu kez yaşanan ‘dava’ olayı daha önce çok rastlanır türden olmadı. Olayda, davaya konu olan ev, bir TV programında yayınlandı. Ev sahibi de o TV programını izleyince harekete geçti
Halk TV’de yer alan habere göre; tarafların ev sahibi ile kiracı olduğu dava dosyasının içeriği, son dönemde yaşanan anlaşmazlıklarda olduğu gibi fahiş kira artışları değil. Dava dosyasına göre, Rukiye Molla ile oğlu Tamer Molla, Beşiktaş Nüzhetiye Caddesi’nde bulunan evlerini baştan aşağı yeniledi. Kendileri oturakları için evi elden geçiren aile, bir süre sonra yurt dışına taşınmak durumunda kalınca, yenilenmiş bu dairenin kiraya verilmesi gündeme geldi.
Aile, dairelerini diş hekimliği fakültesi öğrencisi Ecem Özsarp’a kiraladı. Özsarp, bir süre sonra da kiracısı olduğu ev için bir TV kanalında yayımlanan programla temasa geçti. Oyuncu Evrim Akın’ın sunuculuğunu yaptığı ‘Evrim Akın ile Ev Kuşu’ programına başvuran Özsarp, oturduğu evin yenilenmesini istedi.
Sunucu Evrim Akın’ın ziyaret ettiği eve bir süre sonra ustalar girdi ve ev baştan aşağı yenilendi. Evdeki bazı kapılar sökülürken yerine de duvar örüldü. Duvar tavanları ve kolonlarda değişiklik yapıldı. Ev sahipleri ise, evde yapılan değişikliklerin TV’de yayımlanması sonrası bunlardan haberdar oldu.
Ev sahibi aile adına, kiracıya karşı tazminat davası açıldı. Dava dilekçesinde, eve önemli ölçüde zarar verildiği öne sürüldü. Dava dilekçesine göre, eve verilen zararın 120 bin TL seviyesinde olduğu ileri sürüldü. Dilekçede, TV programının verdiği eşyaların da kiracı tarafından alındığı öne sürüldü. Dava dilekçesinde, kiracının dışında programın yayımlandığı TV kanalı ile ilgili programın yapımcısı şirketin de sorumlu tutulması talep edildi.
Kiracı adına yapılan savunmada ise, evin eskisine göre daha güzel hale geldiği öne sürülüp “Kiralanan ev olduğu gibi iade edildi. Bir zarar söz konusu değil. Davanın reddine karar verilsin” ifadeleri kullanıldı. Şimdi, mahkemenin, değişiklik yapılan evde keşif yaptıktan sonra bilirkişi raporu hazırlatması bekleniyor.
-
Gazete manşetleri1 sene önce
SBK listesi medyada bir gazetecinin daha biletini kesti !
-
Gazete manşetleri1 sene önce
AKP Cehaleti: TRT, Çanakkale Zaferi ile Sarıkamış’ı karıştırdı
-
Televizyon1 sene önce
Can Ataklı: Normal bir ülke olsa Cevheri Güven’in anlattıklarıyla kıyamet kopardı !
-
Gazete manşetleri1 sene önce
Aynur Doğan konser yasağına karşı sessizliğini bozdu
-
Analiz1 sene önce
Cüneyt Özdemir’in Pelikan itirafları ve gazeteciliği: Herkes yesin, bulaşmıyorum
-
Gazete manşetleri1 sene önce
Latif Şimşek istifa etti: Kalleş saldırıyı kınamadılar
-
Gazete manşetleri1 sene önce
Bülent Keneş: Keşke Deniz Feneri’ni daha fazla araştırsaymışım
-
Gazete manşetleri1 sene önce
“Daha dün 3 liraydı”