Analiz
“Nuh’un köpekleri” serisi bölüm 2: Ahmet Hakan
MİT Basın Danışmanı Nuh Yılmaz ve ekibini anlatma başladığım “Nuh’un köpekleri” yazı dizisinin dün yayınlanan ilk bölümünde, haliyle Nuh Yılmaz’ı tanıtmaya çalıştım.
Pelikan Çetesi’nin troliçesi Hilal Kaplan’ın kavramlaştırdığı “Nuh’un köpekleri”, kalıcı bir tanım olarak medya tarihindeki yerini aldı.
Belki de Hilal Kaplan’ın kendisi unutulacak ama zannederim “Nuh’un köpekleri” kavramlaştırması hafızalara kazınmış olarak kalacak.
Hilal Kaplan için “belki unutulacak” dedim; bu cümledeki “belki” ifadesi gereksizdi galiba.
Çünkü beynin olumsuz hatıraları unutmaya programlı olması gibi, toplumsal hafıza da tarihin utangıcı niteliğindeki bu tip kişileri belleğinden kolayca siler, hiçliğe mahkum eder.
Unutulmayacak olana, yani “Nuh’un köpekleri” odaklanalım ve serinin ikinci bölümüne konu olan Ahmet Hakan’dan bahsedelim biraz.
Türk medyasının amiral gemisi Hürriyet’in genel yayın yönetmeni Ahmet Hakan!
İlahiyat fakültesini terk etmiş, askere gitmemek için dalağını aldırmış ve yıllarca yaranmaya, şimdi de Saray adına idare etmeye çalıştığı laik elitlerin “beyaz çoraplı” diye tanımladıkları bir figür.
Cem Küçük’ün “Aydın Doğan’ın garsonu” tanımlaması da vardı, onu da antrparantez ifade edeyim.
Sedat Peker’in Erdoğan adına racon kesip mekan bastığı günlerde, dayakla “yola” getirdiği bir omurgasız.
Omurgasız olduğu kadar da onursuz ve daha ötesi…
“Şu an Erdoğan ve kuklası olduğu Serhat Albayrak da dahil, kimsenin saygı duymadığı bir şahıs, nasıl oluyor da yıllarca ekranlarda ve gazete köşelerinde boy gösterebiliyor? Medyanın zirvelerinde nasıl yer alabiliyor?” sorusu haklı olarak ilk akla gelen sorular oluyor.
Söz konusu olan Türkiye ve medyası ise, bu tablo son derece doğal. Nadir istisnalar hariç, gazetelerin genel yayın yönetmenliği ve Ankara temsilciliği konumlarının asli vazifesi, patronun iş takipçiliğini yapmak değil miydi?
Dönemin devlet bakanı Güneş Taner’le telefon görüşmesi ifşa edilen Ertuğrul Özkök müydü sadece, patronun iş takibini yapan sözde gazeteci?
Ahmet Hakan da onlardan biri. Zamanın ruhunu iyi okuyan ya da daha doğru ifadesiyle her devrin adamı olan biri.
Belki müftü olan babasının zoruyla başladığı Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni bitiremeden İstanbul’a döndü 90’lı yılların başında.
Büyükçekmece’deki yere bir gazetede çalıştı ve nasıl olduysa kısa sürede TGRT’nin ana haber bültenini sunmaya başladı.
Sonra da patron Mustafa Çelik’le irtibat kurup Kanal 7’ye geçti.
İşi başından bağlamak konusunda epey maharetlidir. O dönem Kanal 7’nin bağlı olduğu Necmettin Erbakan’a yanaştı, kızına talip oldu. Ancak emeline nail olamadı. Erbakan kızını vermedi.
28 Şubat sürecinde yıllarca Kanal 7’de çalıştı. Fakat devrin muktedirlerini rahatsız edecek bir çizgide bulunmaktan hassasiyetle kaçındı.
Suya sabuna dokunmadan, fincancı katırlarını ürkütmeden gemisini yürütmeyi başardı.
2005 yılında Kanal 7’den ayrıldı. Bir süre Yeni Şafak’ta çalışıp sonra soluğu, o dönem Turgay Ciner’e ait olan Sabah’ta aldı.
Orada da fazla durmadı, her nasılsa Aydın Doğan’ı ikna edip Hürriyet’e geçti.
Yıllarca Aydın Doğan’a ve temsilcisi olduğu muktedirlere yaranmak için yazdı, söyledi. Ancak bunu yaparken eski yol arkadaşları olan siyasal İslamcıları çok da rahatsız etmemeye dikkat etti, dengeleri gözetti.
Ancak onun yanar dönerliği, Erdoğan ve ekibi için yeterli olmadı. Sedat Peker devreye sokuldu.
2015 yılında Sedat Peker’in bir adamı, Ahmet Hakan’ı fena dövdü, burnunu ve kaburgasını kırdı.
Belki bu dayağın ve belki de zaten var olan irtibatlarının etkisiyle, Erdoğan’ın dikta yetkilerine kavuştuğu 2016 sonrasında Saray soytarılığına ricat etti.
Yani aslına rücu etti. Hep aynıydı, yine en güçlü hale gelene dümen kırdı.
Bu sayede hem Hürriyet’in genel yayın yönetmeni oldu hem de Kanal D’nin haber dairesi başkanı.
CNN Türk’teki adına asla layık olmayan Tarafsız Bölge adını verdiği programına devam ediyor.
Ahmet Hakan’a yanar döner dedim, omurgasız dedim, devrin adamı dedim.
Dedim ama hakkını da teslim edeyim, asla taviz vermediği biz çizgisi var Ahmet Hakan’ın.
Paraya, makama, güce tapan çizgisinden asla taviz vermedi, vermiyor.
Gelecekte imkanı olursa, bugün Saray adına küfrettiği kesimler en güçlü hale gelirse, emin olun, onlara yanaşmak için de kıvrım kıvrım kıvırmaktan asla çekinmez.
Bugüne kadar düştüğü durumlardan utanmadığı gibi, o günde ar etmez.
“Dalağı ile birlikte onurunu da mı aldırdı?” şeklinde bir soru aklınıza geliyorsa sormaya hiç yeltenmeyin.
Zira dalağı vardı ama hiçbir zaman onuru olmadı Ahmet Hakan’ın.
Yarın “Nuh’un köpekleri” serisinin üçüncü bölümü olan “Çakma Sabetayist avcısı Soner Yalçın” dosyasında görüşmek üzere.
Analiz
“İt dalaşında” seviye “tacizci cinsel sapık”a kadar indi
“Nuh’un köpekleri” namlı Soner Yalçın ile Toygun Atilla birbirine girdi
Erdoğan’ın eski kalem müdürü Hasan Dağcı’nın Boğaz’daki yalısından yayın yapan Soner Yalçın’ın Odatv’si bugün, son zamanların en önemli medya haberini yayınladı.
Haber, “Habercilik sebebiyle istifa ettim” dedi mobbing yaptığı için istifaya zorlandığı ortaya çıktı… Kim bu ‘gazeteci’” başlığını taşıyor.
Odatv Web Tv Genel Koordinatörü Pınar Saraçoğlu, maruz kaldığı bir “cinsel taciz” olayını sosyal medya hesabından açıkladı. Odatv de personelinin paylaşımını haberleştirdi.
Hadise elbette bu şekilde doğal süreçleri içinde gelişmemiştir. Saraçoğlu’nun Soner Yalçın’ın talimatıyla paylaşım yaptığını anlamamak saflık olur.
Saraçoğlu ilk paylaşımında şunları yazdı: “İşyerindeki mobbing’i eve gelecek kadar artıran bir eski kulağı kesik gazeteci ayrılışını haberciliğe bağlıyor ya pes artık! Patronlar katı da öğrenecek gerçek yüzünü…”
İsim vermeden şöyle devam etti Saraçoğlu mesajlarına: “Medya dünyası böyledir: Kadın gazeteci mobbinge uğrar. Mobbing yapan genel yayın yönetmenliğine devam eder, eski kurumundan gazetecilik sebebiyle ayrıldığını, ne büyük gazeteci olduğunu anlatır. Sermaye dünyası bu cinsel sabıka kol kanat gerer. Bu medya devranı böyle sürecek mi?”
Saraçoğlu devam eden mesajlarında uğradığı mobbinglerden dolayı altı aydır psikolojik tedavi gördüğünü belirtti, kendisine mobbing uygulayan “gazeteci” hakkında da ipuçları verdi.
Medyatrend olarak Odatv’deki haberin tamamını daha önce yayınladığımız için aynı hususları tekrar etmeyeceğim.
Saraçoğlu’nun verdiği ipuçları üzerinden yürüyüp o “tacizci cinsel sapık gazeteci”nin kim olduğunu bulmaya çalışacağım.
Saraçoğlu paylaşımlarında sürekli “patronlar katı” diyor, bu önemli bir veri. Ayrıca o gazetecinin dişini yaptıracak parayı borç aldığını belirtiyor. Ki bu bu bilgide onu çok yakından tanıdığını gösteriyor.
O gazetecinin “Aylık reklam geliri milyonlar olan patronlar haber sitesini sadece beş yüz bin tl’ye aldığını” ifade ediyor, nasıl alabildiğini sorguluyor. “Kim kullanıyor bu mobbing’ciyi? Hepsi çıkacak ortaya… Az kaldı!” diyerek o gazeteciyi finanse edenlere de aba altından sopa gösteriyor.
Tacizin detaylarını da şöyle anlatıyor Pınar Saraçoğlu: “Genel yayın yönetmeniydi… “Nişantaşı’na geleceğim, dışarıda bir kahve içelim” dedi. Sonra “konum atar mısın” dedi. Şaşırdım. 10 dakika sonra evime geldi. Şoke oldum. Tuhaf tuhaf konuştu. Tuvalete girdi. “Dışarıda normalde tuvalete girmem” dedi. Yakında hepsini anlatacağım.”
O gazeteci, bir genel yayın yönetmeniymiş, Saraçoğlu ile amirane konuşabiliyormuş, onun evine kadar gelmiş. Çember daralıyor.
Haberin nihayetinde Pınar Saraçoğlu’nun kendisine mobbing uygulayan şahıs hakkında hukuki süreç başlatarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına şikayet dilekçesi vereceği belirtiliyor. “Tüm Türkiye bu mobbing yapan yöneticinin kim olduğunu öğrenecek” deniyor.
Kim o Patronlar haber sitesini satın alan tacizci cinsel sapık genel yayın yönetmeni gazeteci acaba?
Evet, başlıkta da belirttiğimiz üzere Pınar Saraçoğlu ve Odatv’nin işaret ettiği isim, Odatv’nin eski genel yayın yönetmeni Toygun Atilla.
Saraçoğlu’nun 500 bin liraya satın aldığını söylediği sitenin tam adı da Patronlar Dünyası.
Toygun Atilla, 2021 yılında Hürriyet’ten emekli olup Odatv’ye transfer olmuş ve genel yayın yönetmenliğini üstlenmişti. Yaklaşık 2 yıl Odatv’nin genel yayın yönetmenliğini yaptı.
Eskiden olduğu gibi, patron-personel olarak birlikte çalışırken de Soner Yalçın’la birlikte çok “tetik” çekti, bir çok karakter suikastına ve operasyonel habere imza attı.
Hilal Kaplan’ın eski eşi Suheyb Öğüt’ten boşanması ile ilgili haber nedeniyle, Soner Yalçın’la birlikte, Kaplan’ın “Nuh’un köpekleri” iltifatına mazhar oldu. “İltifat” ifadesini özellikle kullandım.
Neyse…
Toygun Atilla, geçtiğimiz Şubat ayında istifa ederek Odatv’den ayrıldı. Ayrıldığını açıkladığı mesajında, “veda artık bir zorunluluktu” diyerek habercilik kriterlerine uyulmadığı için istifa ettiğini ileri sürdü.
Akabinde de Patronlar Dünyası adlı siteyi satın alıp genel yayın yönetmenliğini yapmaya başladı.
“Atilla emniyet muhabiridir, ne anlar ekonomiden, iş dünyasından?” demeyin, çünkü AKP medyasında bir makam sahibi olmak için “sadık besleme” olmak yeterli.
Pınar Saraçoğlu’nun ve Odatv’nin “tacizci cinsel sapık” olarak etiketlediği Toygun Atilla, şimdi Patronlar Dünyası’nda Saray yalakası haberler yayınlıyor.
Ayrılığın üstünden 5 ay geçtikten sonra, Soner Yalçın onu hedef tahtasına oturttuğuna göre, belli ki çok acıtacak şekilde nasırına basmış.
Canı o kadar acımış ki, Toygun Atilla’yı finanse edenleri, isimlerini açıklamakla tehdit ediyor.
Toygun Atilla bu ağır suçlamaları ve hakaretleri karşılıksız bırakmaz muhtemelen.
Soner Yalçın’ın “tacizci cinsel sapık” etiketlemesine nasıl cevap vereceğini yakında görürürüz…
Bakalım “Nuh’un köpekleri” arasındaki “it dalaşı” nereye doğru evrilecek…
Analiz
Ergenekon medyası Erdoğan’ın safında kabak gibi ortaya çıktı
Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce’nin Cumhurbaşkanı adaylığı sürecinde yaşananlar ve de adaylıktan çekildiğini açıkladığı andan itibaren gösterilen tepkiler, Türkiye’de kimlerin kimlerle iş tuttuğunun anlaşılması açısından tarihe eşsiz bir not düşülmesine vesile oldu.
Muharrem İnce’nin Erdoğan’ın projesi olduğu ilk günden itibaren biliniyordu ancak bu hakikatin kendi ifadeleriyle gün gibi ortaya çıkması, seçim döneminin en önemli gelişmelerinden biri oldu.
İnce adaylıktan çekilirken, kendisi ile ilgili piyasaya sürülen kumpas videoları için tam da Erdoğan’ın ve trollerin istediği şekilde CHP’yi ve Gülen Cemaati’ni suçladı.
Erdoğan da İnce’ye destek verip, “Nasıl bıraktı? O da yarın bilemediniz cumartesi günü ortaya çıkar. Bunların işi gücü fırıldak” dedi. Projenin sahibinin kendisinin olduğunu ayan beyan itiraf etti bu sözleriyle.
Hemen sonrasında anlaşıldı ki, Ali Yeşildağ adına açılan hesaplardandan yapılan operasyonun arkasında Aktroller vardı. Gazeteci Cevheri Güven, videoları hazırlayıp piyasa bizzat Aktroller olduğuduğunu teknik analizleri ile birlikte açıkladı.
Saraydan kumanda edilen operasyon sırasında Soner Yalçın, ODA Tv, Fidel Okan ve Yılmaz Özdil gibi Ergenekoncu isimler, açıkça saflarını belli ettiler, yani Erdoğan’ın yanında olduklarını ortaya koymuş oldular.
Muharrem İnce’nin avukatı ve Memleket Partisi Milletvekili adayı olan Fidel Okan, müvekkili gibi kasetlerden CHP’yi ve Gülen Cemaati’ni sorumlu tuttu. Akabinde de cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ı desteklediğini açıkladı.
Okan, Ergenekoncularla temas halinde, Serhat ve Berat Albayrak’ın operasyon aparatı olarak yıllarca A Haber’de boy gösterdi. Bu seçim sürecinde de Ergenekoncularla eşgüdüm halinde Muharrem İnce’nin yanında konuşlandı, hemen akabinde de Erdoğan’a dümen kırdı.
Aynı şekilde Soner Yalçın ve sahibi olduğu ODA Tv de Muharrem İnce’yi Erdoğan’a verdikleri desteğin paravanı olarak kullandılar. Muharrem İnce’nin CHP ve Gülen Cemaati tarafından mağdur edildiği tezini işlediler. Bu sayede hem İnce’ye mağduriyet payesi vermeye çalıştılar hem de CHP’nin Gülen Cemaati ile ittifak ettiği algısına delil üretmek çaba harcadılar.
İnce adaylıktan çekilince de kurguladıkları bu iki algıyı piyasaya sürüp CHP’ye yakın İnce taraftarı seçmeni Erdoğan’a kanalize etmek istediler.
Yılmaz Özdil de bu projenin bir paydaşı olarak her fırsatta aynı tezi işledi ve “Eskiden feto infaz ederdi, Akpliler sevinirdi, şimdi feto infaz ediyor, Chpliler seviniyor, ama gene de siz bilirsiniz tabii…” şeklinde attığı tweetiyle duruşunu kamuoyuna ilan etti.
Kasetli kumpasın Aktroller tarafından icra edildiği açıkça ortaya serilmesine rağmen, tweetini silme gereği duymadı Özdil. Özür vesaire hak getire…
Bugünlerde iyi bir şey de oluyor;@vekilince komplosu sayesinde 'kadro' kabak gibi ortaya çıktı.@RTErdogan baktı seçimi kazanamıyor, tam saha pres yaptırıyor.
Oyuncular, yedekler, rakip takımlardaki kriptoları sahaya sürdüler.
— ADEM YAVUZ ARSLAN (@ademyarslan) May 13, 2023
Gazeteci Adem Yavuz Arslan da şu tweetiyle manzarayı ayniyle ve dört başı mamur şekilde analiz etti: “”Bugünlerde iyi bir şey de oluyor; @vekilince komplosu sayesinde ‘kadro’ kabak gibi ortaya çıktı. @RTErdogan baktı seçimi kazanamıyor, tam saha pres yaptırıyor. Oyuncular, yedekler, rakip takımlardaki kriptoları sahaya sürdüler.” LİNK
Evet, Erdoğan ilk kez bu denli derin hissettiği kaybetme endişesiyle elindeki yedeğiyle, kriptosuyla bir çok kozunu masaya sürdü. Takke düştü kel göründü; saray yanaşması Ergenekoncu kadro kabak gibi ortaya çıktı.
Bir yerde de iyi oldu…
Analiz
Gazetecilik refleksi işbaşında
Gazetecilik refleksi olmasaydı eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesi, belki de bir üçüncü sayfa haberi olarak geçip gidecekti. Üç maymunu oynayan iktidar ve medyasına kalsa MHP ve Ülkü Ocakları yöneticileri, özel harekât polisleri ve mafya elemanlarının karıştığı “siyasi” bir cinayet olduğunu öğrenemeyecektik.
İlk harekete geçen gazeteciler Deutsche Welle’den Alican Uludağ ve Yeniçağ’dan Yavuz Selim Demirağ’dı. 30 Aralık günü saat 15.06’da sosyal medyadaki paylaşımıyla cinayeti duyuran Uludağ, akşam da “Sinan Ateş’in öldürülmesine ilişkin ilginç bir durum var. Ne Devlet Bahçeli ne MHP’li vekiller ne de Ülkü Ocakları herhangi bir başsağlığı mesajı yayımlamadı” paylaşmıyla cinayetin siyasi yanına ilişkin işaret fişeği attı. Ardından “Sinan Ateş cinayetiyle ilgili bilgiler netleşiyor” diyerek gözaltı ve arananlar hakkında bilgi verdi paylaşımında.
Aynı gece Uludağ’ı, Demirağ’ın Twitter’daki paylaşımları izledi. “Sinan Ateş’in mesubiyeti ile gurur duyduğu kuruluşlardaki anlamlı sessizlik canımı sıkıyor” diye yazdı o da. Ardından Oda TV ise “Başkent Suikastine ‘Devlet’ neden sessiz” sorusunu yöneltti.
İsmail Saymaz’ın Halk TV’deki programda cinayete ilişkin ayrıntılı konuşmasının ardından Ankara Valiliği “çalışmaların devam ettiği” açıklamasını yapmak zorunda kaldı. Zaten haber kanalları Halk TV, Tele1, Cadde TV ve KRT TV’nin ilk andan itibaren cinayete ilişkin gelişmelerin üzerinde durmaları olayın öneminin fark edilmesinde etkili oldu.
Katillerin adresi ve arka planı hakkındaki ayrıntılı bilgiler 1 Ocak günü yine Alican Uludağ ve Yavuz Selim Demirağ’ın paylaşımlarıyla geldi. Uludağ’ın, birbirini izleyen 10 paylaşımı “Cinayette Ülkü Ocakları/MHP bağlantısı ilk kez tespit edildi. Bu kapsamda eski Ülkü Ocakları Maltepe Şube yöneticisi Ufuk Köktürk gözaltına alındı” diye başlıyordu.
Demirağ da peş peşe paylaşımlarla “Sinan Ateş suikastı siyasi cinayettir. Azmettirenler kriminal çeteyi taşeron olarak kullanmıştır” deyip olaya karışanların isimlerini verdi; sonra da KRT TV, Halk TV ve Tele 1’deki programlara çıkarak öğrendiklerini aktarmayı sürdürdü.
2 Ocak’ta BirGün’den Timur Soykan ve Cadde TV’den Serdar Akinan da devreye girdi. Soykan, Uludağ’ın paylaşımlarının üzerine yeni bilgiler ekledi. Akinan ise “Sinan Ateş’in katilleri Ankara’ya çakarlı arabayla mı geldi? Kim sakladı?” sorusunu gündeme getirdi.
Ağırlıklı olarak sosyal medyadaki paylaşımlar üzerinden giden bilgi akışı, 3 Ocak’tan itibaren yerini medyadaki haberlere bıraktı. Tolga Şardan’ın T24’deki Ülkücü camiadaki iç çatışmanın Mersin’e uzanan geçmişini ortaya koyan “Çukurambar cinayeti ve Mersin’deki ülkücü çatışmasından yansıyanlar” başlıklı yazısını TV’ler ve internet siteleri de alıntıladı. Uludağ’ın, DW’deki “Sinan Ateş cinayeti MHP’li isimlere uzanıyor”, İsmail Saymaz’ın, halktv.com.tr’deki “Sinan Ateş’in son iki haftası: Üç yeni bilgi” ve BirGün’ün “Sinan Ateş cinayeti bir iç hesaplaşma mı” haberleri de cinayetin izini sürmek için kritik veriler içeriyordu.
Bu haberleri Timur Soykan’ın BirGün’de cinayete giden süreci tüm yönleriyle aktaran “Kırmızı pazartesi” yazısı, DW’de Alican Uludağ’ın “Tetikçi kaçtı mı?” ve “İki özel harekât polisi tutuklandı” haberleri, halktv.com.tr’de İsmail Saymaz’ın “FETÖ’cü denilen Ateş FETÖ Komisyonu’nun başındaydı”, “Hasan Ferit Gedik’ten aranırken Sinan Ateş’i öldürttü” yazıları,
T24’te Tolga Şardan’ın “İşte o gece: MHP’li Kılavuz’un evinde yaşananlar” yazısı ve Asuman Aranca’nın tutuklananların ifadelerini yansıtan üç haberi, Gazete Duvar’da Ferhat Yaşar’ın “Gülsuyu’ndan Dodo dedikoduları” ile ifadelere ilişkin haberleri izledi.
Eleştirel medyanın alıntıladığı bu paylaşım, yazı ve haberler, Sinan Ateş cinayetinin boyutunun ve uzandığı odakların açığa çıkarılmasında belirleyici rol oynadı. Başta ilgisiz kalan medyanın odaklanması sağlandı; kamuoyu ve muhalefet partilerinin de dikkati çekildi.
Susurluk skandalı benzeri siyaset-polis-mafya üçgeninde işlenen bir cinayeti gözler önüne seren bu gazeteci arkadaşlarımızı tebrik etmek gerek. Ancak bir gazeteci edindiği bilgiyi sosyal medyada paylaşmak yerine öncelikli olarak kendi medya kuruluşunda haber yapmalı.
Haber yapmadan bilgi paylaşımında bulunmak hem o bilginin editoryal sürecin dışına çıkmasına neden oluyor; hem de gazetecinin bağlı bulunduğu medya kuruluşunun tutumu konusunda çelişkili algı yaratıyor. Ne de olsa gazetecilik takım oyunudur…
***
BALIK HAFIZALI MEDYA
Balık hafızalı olmak iktidarı destekleyen medyanın işine geliyor sanırım. Aksi halde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Emeklilikte Yaşa Takılanlar” hakkındaki açıklamalarını “EYT’linin bayram günü”, “Emeklilik müjdesi” manşetleriyle yayımlayamazlardı.
Zira EYT’lilerle birlikte sevinç çığlıkları atan, düğün bayram manşetleri atan iktidar medyası iki yıl önce de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Biz bunu politik hesaplarla yapmayız ve yapmayacağız da. Beni bu yola asla teşvik etmeyin” sözlerini manşet yapmıştı:
“EYT’yi uygulayan iflas eder (Akşam), Kaybetsem de EYT’de yokum (Hürriyet), EYT’ye noktayı koydu (Milliyet), Milletimin zararına olan hiçbir işte yokum (Sabah), Seçimi kaybetsem bile EYT yok (Türkiye), EYT’ye son noktayı koydu (Yeni Şafak).”
Erdoğan’ın 17 Kasım 2019’da yayımlanan EYT karşıtı bu açıklamalarına en büyük destek de Turkuvaz Grubu’ndan gelmiş; Sabah üç gün sonra da “Erken emekliliğin ağır faturasını herkes ödüyor” manşetiyle çıkmıştı. Dilek Güngör’ün hazırladığı sayfada EYT’nin sakıncaları anlatılmış; “muhalefetin oy uğruna EYT’lilere destek verdiği” savunulmuştu. Sabah yazarları Engin Ardıç, “Koparılan EYT yaygarası”, Melih Altınok, “Cumhurbaşkanının popülizme teslim olmaması takdire şayan”, Mevlüt Tezel de “Gençlerden hiç itiraz gelmiyor, aksine muhalefet olsun diye EYT’lileri destekliyorlar” diyerek desteklemişlerdi Erdoğan’ın EYT karşıtı sözlerini.
Şimdi sanki bunlar hiç yazılmamış, söylenmemiş gibi. Erdoğan ile birlikte EYT karşıtlığından çark eden iktidar medyası, bu manevrayı okur ve izleyicilerine açıklama gereği bile hissetmedi. Erdoğan’ın EYT karşıtı sözlerini anımsatma görevi yine bağımsız ve eleştirel medyaya düştü.
İktidar medyası, EYT ile ilgili yasa teklifi bu hafta Meclis’e geldiğinde de büyük olasılıkla aynı tavrı sürdürecek ama bereket ki, eleştirel medyanın hafızası yerinde.
***
TEK CÜMLEYLE:
•Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Brezilya’ya giden gazeteciler, uçaktaki söyleşide, Suriye medyasındaki “Türkiye’nin askerlerini geri çekmeyi kabul ettiği” haberleriyle ilgili sorunun yanıtı “off the record” (kayıt dışı) olduğu için yayımlamadılar; “Suriyeli muhalifleri satmayız” cümlesi ise Bakanlığın kontrolünden geçen deşifre metninden çıkartıldı.
•Hürriyet, Milat, Sabah, Yeni Akit ve Yeni Şafak’ta “Çat kapı haciz kalkıyor” gibi başlıklarla sunulan “7.Yargı Paketi” haberlerinin kaynağı Adalet Bakanlığı’nın bilgi notuydu.
•AHaber, Sabah, Yeni Şafak, Yeni Akit, 24TV, “Teröristbaşı Duran Kalkan’dan muhalefete ittifak çağrısı” haberlerinde Duran Kalkan’ın “AKP-MHP yıkılırken onun yerine CHP gibi bir iktidar gelemez. Gerçek bir demokratik gücün gelmesi lazım. Çünkü pek fazla bir farkı yok CHP’nin” sözleri ayıklandı.
•Foreign Policy dergisinin haberindeki “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Starbucks’ın Türkiye’de faaliyete geçmesinden daha uzun süre ülkeyi yönettiği” esprisi Milliyet internette “Erdoğan ülkedeki Starbucks dükkânlarının sayısından daha fazla Türkiye’yi yönetti” diye çevrildi!
•Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasını “Cemevleri de dahil tüm ibadethanelerde doğalgaza indirim” yerine “İbadethanelerde, cemevlerinde kullanılan doğalgazda indirim” diye duyuran medya, cemevlerinin de ibadethane olduğu gerçeğini göz ardı etti.
•Öldürülen Sinan Ateş’in fotoğrafında iki kızının yüzlerinin kapatılmadan yayımlanması mahremiyet ihlali ve yaşamlarının olumsuz etkilenme olasılığı nedeniyle yanlıştı.
•Köşk Kaymakamı’nın tekzibinin yayımlamasıyla yetinmeyen Aydın Sulh Ceza Hâkimliği, Evrensel’e aynı metni “iki internet sitesi ile iki gazetede” ilan gibi yayımlatma cezası vererek basın tarihinde eşi görülmemiş bir hukuksuzluğa imza attı.
•OdaTV’nin ayrımcı yaklaşım içeren “Suriyeli simitçi; yaşlı, hasta, engelli ve hamileler için ayrılan koltuğa simitlerini koydu” haberinin unsurları da eksikti, hiç çalışılmamıştı.
•Hürriyet, Milliyet, Sabah, Yeni Şafak, Erdoğan’ın sözlerine dayanarak “ihracatta rekor kırıldığı” haberlerinde ithalatta daha büyük rekor kırıldığı bilgisine yer vermediler.
•Türkiye’nin “MİT altın çağını yaşıyor” haberinde “MİT, dünya tarafından en etkili 3 istihbarat biriminden biri olarak gösteriliyor” bilgisinin kaynağı yoktu, kimin ya da hangi kuruluşun böyle bir tespit yaptığı belli değildi.
•Fanatik, Trabzonspor’un Kuzey Makedonyalı oyuncusu Enis Bardhi’nin sözlerini “Savaş devam ediyor” başlığıyla yayımlayarak sporun savaşa benzetilmesini onaylamış oldu.
•EuroNews sitesinin “Türkiye ile ABD eş zamanlı olarak IŞİD’e finansman sağladığı tespit edilen 5 gerçek ve 2 tüzel kişinin mal varlıklarının dondurulmasına karar verdi” haberinde malvarlığı dondurulan gerçek ve tüzel kişilerin adları yoktu.
•Hürriyet, Milliyet ve Sabah, beş marketin fiyatları dondurduğu haberlerinde iktidarın marketlere baskısını ve bu market CEO’larının Ticaret Bakanı Mehmet Muş’un toplantısına katıldığı bilgisinden hiç söz etmedi.
•Akşam, Hürriyet ve Sabah, bütün kentlerdeki yılbaşı kutlamalarını aktardıkları haberlerde sanatçı Gülşen’in İzmir’deki konserine yer vermediler.
•Karar gazetesi, Kadın Cinayetleri Önleme Platformu’nun açıklamasına dayalı ve 2022’de 334 kadının öldürüldüğü bilgisini içeren “İstanbul Sözleşmesi bitti kadına şiddet arttı” haberiyle Türkiye gazetesinin “Çekildikten sonra cinayetler azaldı” haberini tekzip etti.
***
Okur Görüşü:
Orhan Orucu: İBB Başkanı İmamoğlu’nun basın toplantısında ön sıralarda basından kimseyi göremedim. Hepsi CHP’nin bilinen isimleriydi. Basın örgütleri bu işe tavır almalı. Basın açıklaması ya da basın toplantısı ise ön planda basın emekçileri olmalı.
Hasan Yıldız: Maaş zammı belli olunca malum medya yaygarayı kopardı. Şu meslek grubu şu kadar alacak diye. Diğer yayın organları da malum medya gibi davrandı. Lütfen yeni başlayan öğretmenin maaşını yazın da millet de bizim öyle fil dişi kulelerde yaşadığımızı sanmasın.
Yüksel Kenaroğlu: Tabutlar, belediyelerin “Seyyar Reklam Panoları” olarak kullanılmamalı! Belediyeler bunu yapsa da haberlerde fotoğrafları o yazılar görünecek şekilde yayınlanmamalı.
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: medyaombudsman@gmail.com
-
Gazete manşetleri2 yıl önce
SBK listesi medyada bir gazetecinin daha biletini kesti !
-
Gazete manşetleri2 yıl önce
AKP Cehaleti: TRT, Çanakkale Zaferi ile Sarıkamış’ı karıştırdı
-
Gazete manşetleri1 yıl önce
Aslı Erdoğan: Sesimizin Almanya’da ustalıkla kısıldığını düşünüyorum
-
Televizyon2 yıl önce
Can Ataklı: Normal bir ülke olsa Cevheri Güven’in anlattıklarıyla kıyamet kopardı !
-
Gazete manşetleri2 yıl önce
Aynur Doğan konser yasağına karşı sessizliğini bozdu
-
Analiz2 yıl önce
Cüneyt Özdemir’in Pelikan itirafları ve gazeteciliği: Herkes yesin, bulaşmıyorum
-
Gazete manşetleri2 yıl önce
Hande Fırat’ın eşi Ukrayna’yı işte böyle dolandırdı !
-
Gazete manşetleri2 yıl önce
Latif Şimşek istifa etti: Kalleş saldırıyı kınamadılar