Analiz

“Nuh’un köpekleri” serisi bölüm 2: Ahmet Hakan

MİT Basın Danışmanı Nuh Yılmaz ve ekibini anlatma başladığım “Nuh’un köpekleri” yazı dizisinin dün yayınlanan ilk bölümünde, haliyle Nuh Yılmaz’ı tanıtmaya çalıştım.

Pelikan Çetesi’nin troliçesi Hilal Kaplan’ın kavramlaştırdığı “Nuh’un köpekleri”, kalıcı bir tanım olarak medya tarihindeki yerini aldı.

Belki de Hilal Kaplan’ın kendisi unutulacak ama zannederim “Nuh’un köpekleri” kavramlaştırması hafızalara kazınmış olarak kalacak.

Hilal Kaplan için “belki unutulacak” dedim; bu cümledeki “belki” ifadesi gereksizdi galiba.

Çünkü beynin olumsuz hatıraları unutmaya programlı olması gibi, toplumsal hafıza da tarihin utangıcı niteliğindeki bu tip kişileri belleğinden kolayca siler, hiçliğe mahkum eder.

Unutulmayacak olana, yani “Nuh’un köpekleri” odaklanalım ve serinin ikinci bölümüne konu olan Ahmet Hakan’dan bahsedelim biraz.

Türk medyasının amiral gemisi Hürriyet’in genel yayın yönetmeni Ahmet Hakan!

İlahiyat fakültesini terk etmiş, askere gitmemek için dalağını aldırmış ve yıllarca yaranmaya, şimdi de Saray adına idare etmeye çalıştığı laik elitlerin “beyaz çoraplı” diye tanımladıkları bir figür.

Cem Küçük’ün “Aydın Doğan’ın garsonu” tanımlaması da vardı, onu da antrparantez ifade edeyim.

Sedat Peker’in Erdoğan adına racon kesip mekan bastığı günlerde, dayakla “yola” getirdiği bir omurgasız.

Omurgasız olduğu kadar da onursuz ve daha ötesi…

“Şu an Erdoğan ve kuklası olduğu Serhat Albayrak da dahil, kimsenin saygı duymadığı bir şahıs, nasıl oluyor da yıllarca ekranlarda ve gazete köşelerinde boy gösterebiliyor? Medyanın zirvelerinde nasıl yer alabiliyor?”
sorusu haklı olarak ilk akla gelen sorular oluyor.

Söz konusu olan Türkiye ve medyası ise, bu tablo son derece doğal. Nadir istisnalar hariç, gazetelerin genel yayın yönetmenliği ve Ankara temsilciliği konumlarının asli vazifesi, patronun iş takipçiliğini yapmak değil miydi?

Dönemin devlet bakanı Güneş Taner’le telefon görüşmesi ifşa edilen Ertuğrul Özkök müydü sadece, patronun iş takibini yapan sözde gazeteci?

Ahmet Hakan da onlardan biri. Zamanın ruhunu iyi okuyan ya da daha doğru ifadesiyle her devrin adamı olan biri.

Belki müftü olan babasının zoruyla başladığı Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni bitiremeden İstanbul’a döndü 90’lı yılların başında.

Büyükçekmece’deki yere bir gazetede çalıştı ve nasıl olduysa kısa sürede TGRT’nin ana haber bültenini sunmaya başladı.

Sonra da patron Mustafa Çelik’le irtibat kurup Kanal 7’ye geçti.

İşi başından bağlamak konusunda epey maharetlidir. O dönem Kanal 7’nin bağlı olduğu Necmettin Erbakan’a yanaştı, kızına talip oldu. Ancak emeline nail olamadı. Erbakan kızını vermedi.

28 Şubat sürecinde yıllarca Kanal 7’de çalıştı. Fakat devrin muktedirlerini rahatsız edecek bir çizgide bulunmaktan hassasiyetle kaçındı.

Suya sabuna dokunmadan, fincancı katırlarını ürkütmeden gemisini yürütmeyi başardı.

2005 yılında Kanal 7’den ayrıldı. Bir süre Yeni Şafak’ta çalışıp sonra soluğu, o dönem Turgay Ciner’e ait olan Sabah’ta aldı.

Orada da fazla durmadı, her nasılsa Aydın Doğan’ı ikna edip Hürriyet’e geçti.

Yıllarca Aydın Doğan’a ve temsilcisi olduğu muktedirlere yaranmak için yazdı, söyledi. Ancak bunu yaparken eski yol arkadaşları olan siyasal İslamcıları çok da rahatsız etmemeye dikkat etti, dengeleri gözetti.

Ancak onun yanar dönerliği, Erdoğan ve ekibi için yeterli olmadı. Sedat Peker devreye sokuldu.

2015 yılında Sedat Peker’in bir adamı, Ahmet Hakan’ı fena dövdü, burnunu ve kaburgasını kırdı.

Belki bu dayağın ve belki de zaten var olan irtibatlarının etkisiyle, Erdoğan’ın dikta yetkilerine kavuştuğu 2016 sonrasında Saray soytarılığına ricat etti.

Yani aslına rücu etti. Hep aynıydı, yine en güçlü hale gelene dümen kırdı.

Bu sayede hem Hürriyet’in genel yayın yönetmeni oldu hem de Kanal D’nin haber dairesi başkanı.

CNN Türk’teki adına asla layık olmayan Tarafsız Bölge adını verdiği programına devam ediyor.

Ahmet Hakan’a yanar döner dedim, omurgasız dedim, devrin adamı dedim.

Dedim ama hakkını da teslim edeyim, asla taviz vermediği biz çizgisi var Ahmet Hakan’ın.

Paraya, makama, güce tapan çizgisinden asla taviz vermedi, vermiyor.

Gelecekte imkanı olursa, bugün Saray adına küfrettiği kesimler en güçlü hale gelirse, emin olun, onlara yanaşmak için de kıvrım kıvrım kıvırmaktan asla çekinmez.

Bugüne kadar düştüğü durumlardan utanmadığı gibi, o günde ar etmez.

“Dalağı ile birlikte onurunu da mı aldırdı?” şeklinde bir soru aklınıza geliyorsa sormaya hiç yeltenmeyin.

Zira dalağı vardı ama hiçbir zaman onuru olmadı Ahmet Hakan’ın.

Yarın “Nuh’un köpekleri” serisinin üçüncü bölümü olan “Çakma Sabetayist avcısı Soner Yalçın” dosyasında görüşmek üzere.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Öne Çıkanlar

Exit mobile version