Gazete manşetleri
T24, belgeye ulaştı: Kaşıkçı dosyası ‘uluslararası nezaket’ gerekçesiyle S. Arabistan’a devredildi

Suudi Arabistanlı gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesiyle ilgili yargılamanın Suudi Arabistan’a devredilmesiyle ilgili gündem tartışmaları devam ediyor.
Kaşıkçı’nın, İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda öldürüldüğü iddiasıyla başlatılan yargılamanın durdurulup, dosyanın devredilmesinde Suudi Arabistan makamları Türkiye’yi nasıl ikna etmişti?
Gelişmeyle ilgili siyasette yaşanan tartışmalar bir yana bu sorunun yanıtını bulmak amacıyla kısa bir araştırma yaptım. Araştırma sonucunda Riyad yönetiminin Ankara’ya gönderdiği yazıya ulaştım.
Aslı İngilizce olan Suudi Arabistan Krallığı Başsavcılığı yazısının tercümesi 12 sayfa. Yazı, gayriresmî tercüme edildikten sonra Dışişleri Bakanlığı tarafından yargılamayı yürüten İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi.
Yasal gerekçe: Uluslararası nezaket ilkesi!
Başsavcı Suud Bin Abdullah El – Muceb’in imzasını taşıyan 13 Mart 2022 tarihli yazıda, gerek dosyanın devri, gerekse Kaşıkçı’nın nasıl öldürüldüğüne yönelik önemli bilgiler var.
Suudi Arabistan’da yürütülen yargılama hakkındaki bilgileri aktarmadan önce önemli bulduğum bazı bilgileri dikkatinize sunayım.
“Adli Yardım Talebine Cevap Yazısı” başlığını taşıyan yazıda adli yardımı talep eden taraf olarak İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi yani Türkiye gözüküyor. Bu durum “Dosyanın devredilmesi teklifi Türkiye’den mi yapıldı?” sorusunu doğuruyor, kuşkusuz.
Ancak Türkiye’nin talepleri konusunda bir açıklık yok. Zira aynı belgede Türkiye’nin 2020’de iki kez daha adli yardım talebinin olduğu aktarılıyor. Adli yardımın belge bilgi paylaşımı için mi yoksa dosyanın devri için mi yapıldığı konusunda açık bir ifade kullanılmıyor.
Gelen belgede ise Suudi Arabistan makamları açıkça 11 kişiyle ilgili yargılama sürecinin tamamlandığını, Türkiye’de ayrıca yargılanmalarının, “Bir kişinin aynı suçtan iki defa yargılanmasının mümkün olmaması” yasal ilkesine göre mümkün olmadığını belirtiyor. Suudi makamları, bu nedenle Türkiye’de yargılanan 26 kişinin isminin kırmızı bülten listelerinden çıkartılmasını talep ediyor. Suudi makamların talebi bundan ibaret. Ancak yazının devamında, Suudi Arabistan, şunu da ekliyor:
“Davanın devri durumunda dava ve davadaki iddialar değerlendirilecek ve sonucunda Türk adli makamlarına bilgi verilecektir.”
Burada da devir ihtimalinin hangi aşamadan itibaren konuşulduğu konusunda bir açıklık bulunmuyor.
Aynı yazıda, adli yardımlaşmanın yasal temeline de yer verildiğini görmek mümkün. Yazıya göre, dosyanın devir işlemin yasal temelinin “uluslararası nezaket ilkesi” olarak açıklanması dikkat çekici!
Devir kararından sonra, hem dosyanın tarafı olan Kaşıkçı’nın nişanlısı Hatice Cengiz, hem de muhalefetten kimi isimler, işlemin yasaya aykırı olduğunu öne sürmüştü. Kararda imzası bulunan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ise yasalara uygun davranıldığını açıklamıştı.
Kaldı ki, iki ülke arasında adli yardımlaşma anlaşması yok. Ayrıca Suudi Arabistan yine adli yardımlaşma konusunda herhangi bir uluslararası anlaşmaya taraf değil.
Bu kapsamda devir işleminin “uluslararası nezaket ilkesi”ne dayandırılmasının yasal karşılığı süreci tartışmaya açık hale getiriyor.
15 kişinin dosyası ne olacak?
Türkiye’de 26 kişi yargılanırken, Suudi Arabistan’da 11 kişi hakkında adli yargılama yapıldı.
Suudi Arabistan Başsavcılığı, Türkiye’de adı geçen diğer 11 şüpheli hakkında delil yetersizliği nedeniyle adli işlem yapılamadığını ifade etti.
Büyüteç’te geçen cuma yazdığım yazıda Türkiye’nin haklarında dava açılan Suudi Arabistanlı 26 şüpheli hakkındaki Interpol’ün kırmızı bültenlerinin kaldırılması kararı aldığını aktarmıştım.
Bu konudaki talebin Suudi Arabistan’dan geldiği de aynı yazıdan anlaşılıyor.
Ancak Suudi makamları Türkiye’de haklarında dava açılan diğer 15 isimle ilgili bir suçlamada bulunmadı ve yargılama yapmadı. Türkiye’nin dosyayı devretmesi, bu kişilerin de Suudi hukuku esas alındığında, aklanmaları sonucunu doğuracak.
Kaşıkçı’yı öldüren 40 mg.lık doz
Yazı çerçevesinde, yargılamayı yürüten Riyad Ceza Mahkemesi Birinci Ceza Dairesi’nin 23 Aralık 2019 tarihli kararı açıklandı.
Söz konusu kararda yerel duruşmada yaşananlara yer verilirken, “40 mg.lık dozun kurban Cemal Kaşıkçı’nın ölümüne neden olduğunu” anlatan adli tıp raporu açıklandı. Ancak, Kaşıkçı’ya verilen dozun niteliğiyle ilgili bilgi yazıda yar almadı.
Suudi makamlarının gönderdiği yazıda yargılanan kişilere yönelik iddiaların yanı sıra haklarında verilen kararlara esas olan gerekçeler de mevcut.
Gerekçelerde Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Başkonsolosluğu’nda nasıl öldürüldüğünün detayları gün ışığına çıktı.
Kararda şu ayrıntılar bulunuyor:
* Yargılanan sanıklardan Maher Abdülaziz M. Mutreb, Turki Mushaffaf M. Alshehri, Salah Mohammed A. Tubaigy, Waled Abdullah M. Alshehri ve Faad Shabib A. Albalawi’nin Cemal Kaşıkçı’yı kasten öldürücü ve saldırgan bir madde enjekte ederek öldürmeyi planladıkları,
* Sanıklar Mansour bin Othman M. Abahussain, Mustafa Mohammed M. Almadani, Saif Saad Q. Alqahtani, Mohammed Saad H. Alzahrani, Muflih Shaya M. Almusleh ve Ahmed Bin Mahammed El Asıri’nin Kaşıkçı’yı öldürmeyi planlamadıkları,
* Özel hak davacılarının, davalılara karşı özel hak iddialarından “Allah rızası için” vazgeçtikleri,
* Sanıklar, Maher Abdülaziz M. Mutreb (Albay / Veliaht Prens’in istihbaratçısı): Bir kişiyi hukuka aykırı olarak öldürme ve ölünün vücudunu parçalayarak kutsallığını ihlal etme emrini vermek, cinayet ve faillerini gizlemedeki suçluluğu,
*Salah Mohammed A. Tubaigy (Albay / Suudi Bilimsel Adli Tıp Konseyi Başkanı): Öldürmek amacıyla kurbana ölümcül bir madde enjekte etmek ve cesedini parçalara ayırarak ölünün kutsallığını ihlal etmek, suçu ve suç ortaklarını örtbas etmek ve ticareti kısıtlı ruhsatsız tıbbi malzeme kullanma ve güvenlik yetkililerini yanıltmaktan suçluluğu,
Turki Mushaffaf M. Alshehri: Kurbanın elini bağlamak vücudunu parçalama eylemine katılmak, cinayeti ve faillerini örtbas etmekten suçluluğu,
Waled Abdullah M. Alshehri: Kurbanın elini bağlamak vücudunu parçalama eylemine katılmak, cinayeti ve faillerini örtbas etmekten suçluluğu,
Faad Shabib A. Albalawi: Kurbanın elini bağlamak vücudunu parçalama eylemine katılmak, cinayeti ve faillerini örtbas etmekten suçluluğu,
Mansour bin Othman M. Abahussain: Kurbanı zorla getirmek için ekip oluşturmak, suçu ve faillerini örtbas etmek, kendisine verilen emirleri ihlal etmek, suçu ve izlerini gizlemesini emretmek olayla ilgili yalan rapor sunmak, cep telefonlarının imha edilmesini sağlamak, mağdurun kılığına girmekle yönlendirme yapması, kameralara zarar vermek ve kullanılan aletlerin imha edilmesi talimatını vermekten suçluluğu tespit edildi.
Mustafa Mohammed M. Almadani: Cinayeti ve faillerini örtbas etmek, kurbanın kılığına girmek, kurbanın eşyalarını ve cep telefonunu imha etmekten suçluluğu,
Saif Saad Q. Alqahtani: Cinayeti ve faillerini örtbas etmek, sanık Mustafa Mohammed M. Almadani’nin yardımıyla kurban kılığına girerek suçu ve izlerini gizleme ve eşyalarından kurtulmaktan suçluluğu tespit edildi.
Yazıda; Maher Abdülaziz M. Mutreb, Turki Mushaffaf M. Alshehri, Salah Mohammed A. Tubaigy, Waled Abdullah M. Alshehri ve Faad Shabib A. Albalawi hakkında verilen ölüm cezaları 20’şer yıl hapis cezasına çevrildiği aktarıldı.
Ayrıca, Mansour bin Othman M. Abahussain 10 yıl hapis, Mustafa Mohammed M. Almadani ve Saif Saad Q. Alqahtani 7 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
* * *
Bu yazıda, Türkiye’de son dönemde işlenen önemli bir cinayetin dosyasını özetlemeye çalıştım. Türkiye’nin iç ve dış siyasetini fazlasıyla etkileyen cinayetin tam olarak bilinmeyen detayları da böylelikle açığa çıkmış oldu.
Türkiye, böyle bir dosyayı “uluslararası nezaket ilkesi”nin gerekçe gösterildiği süreçte Suudi Arabistan’a devretmeyi tercih etti.
Gazete manşetleri
Erdoğan’ın yeni gözdeleri ve gözünden düşen gazeteciler

Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, AKP’li Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son üç yıldaki yurt dışı gezilerinde özel uçağına binen gazetecileri tarayıp “gözde ve gözden düşen gazeteci ve kurum” listesi çıkardı.
T24’de çıkan habere göre “Davet edilen gazeteciler listesi, Erdoğan’ın itibar barometresi gibi!” diyen Bildirici’nin aktardığına göre, Erdoğan’ın “gözde”lerinin başında Haber Global Genel Yayın Yönetmeni Taha Dağlı, NTV Genel Yayın Yönetmeni Nermin Yurteri, CNN Türk Programcısı Hande Fırat ve A Haber Genel Müdürü Abdulhalik Çimen var.
Erdoğan’ın gezilerine değinen Bildirici, AKP’li Cumhurbaşkanının 2022 yılında 20, 2023 yılında 17 ve 2024 yılında da 14 olmak üzere üç yılda toplam 51 yurt dışı geziye çıktığını hatırlattı.
Bildirici, “itibar barometresinde gözden düşenler” diyerek 2014-2017 yıllarında en çok davet edilen gazetecilerin başında gelen Ali Adakoğlu (16 davet), Selçuk Tepeli (14 davet) ve Murat Kelkitlioğlu’nun (13 davet) artık uçağa adım atamadıklarına dikkati çekti.
Bildirici, “gözden düşen” diyerek ayrıca şu isimleri sıraladı: Ekrem Kızıltaş, Erdal Şafak, Ergün Diler, Vahap Munyar, Nihal Bengisu Karaca, Fikret Bila, Nuri Elibol, Verda Özer, Nuh Albayrak ve Nagehan Alçı.
Bildirici’nin aktardığına göre, 2022 yılında 5-6 geziye çağrılan gazeteciler Mustafa Yıldız, Sami Dadağlıoğlu, Esra Elönü ve Ünal Kaya da 2023’te daha az davet edildiler; 2024’te ise davetli listesinde hiç görünemediler. İlk yılların sık davet edilenlerinden İbrahim Karagül, Turgay Güler, İsmail Kapan, Hakan Çelik ve Mustafa Kartoğlu, yine Erdoğan’ın gezilerine çağrılıyorlar ama eskiye oranla çok daha az. 2022’de tam sekiz geziye katılan Hacı Yakışıklı da Yeni Akit’ten ayrılıp TV100’e geçtikten sonra artık eskisi kadar gözde değil, 2024’te sadece bir geziye çağrıldı.
Milliyet yazarı ve CNN Türk yorumcusu Zafer Şahin de “itibar barometresi”nde gerileyen gazetecilerden biri. 2022’de beş geziye çağrılan Zafer Şahin, 2023’te hiç geziye davet edilmedi, 2024’te de sadece bir geziye katılabildi.
YENİ GÖZDELER
TRT Genel Müdürü Zahid Sobacı, Anadolu Ajansı Genel Müdürü Serdar Karagöz, gezilerin neredeyse tamamında yer aldılar. TRT ve AA’dan, genel müdürler dışında isimler de bazı gezilere katıldı.
“İtibar barometresi”nin zirvesinde yer alan isim Haber Global Genel Yayın Yönetmeni Taha Dağlı; Erdoğan’ın 2022 yılında 12, 2023’te 9 ve 2024’te de 10 dış gezisine katıldı.
Taha Dağlı’yı, üç yıl içinde toplam 20 geziyle NTV Genel Yayın Yönetmeni Nermin Yurteri, 18 geziyle Hürriyet gazetesi Ankara Temsilcisi ve CNN Türk Programcısı Hande Fırat, 17 geziyle A Haber Genel Müdürü Abdulhalik Çimen, 15 geziyle 24 TV Genel Yayın Yönetmeni Murat Çiçek ve 13’er geziyle Demirören Medya TV Grup Başkanı Murat Yancı ve 24 TV Programcısı Belkıs Kılıçkaya izliyor.
Erdoğan ve iktidarın “medya itibar barometresi”nin başındaki bu isimlerden sonra sırasıyla Hilal Kaplan, Okan Müderrisoğlu, Mehmet Acet, Nazlı Çelik, Abdülkadir Selvi, Banu El, Mehmet Yeşilkaya, Ahmet Hakan, Zahid Akman, Ferit Ersoy ve Ömer Özkök geliyor.
GÖZDE KURULUŞLAR
Basılı gazeteler içinde en çok davet edilen şüphesiz Sabah gazetesi. Son üç yılda bu gazetenin temsilcileri tam 49 geziye katıldı.
Sabah’ı, 45 geziyle Yeni Şafak, 39 geziyle Hürriyet, 38 geziyle Akşam gazetesi izledi. Milliyet, Türkiye ve Yeni Akit gazetelerinden temsilciler de davetliler arasında sık görüldü. Ama Diriliş Postası, Milat ve Posta da daha az da olsa çağrıldı Erdoğan’ın gezilerine.
Televizyon kanalları arasında da TRT’den sonra en çok geziye katılan medya kuruluşu 24 TV. Erdoğan nezdindeki “itibar barometresi”nde NTV, A Haber, CNN Türk, Haber Global, TV100, Habertürk TV, Beyaz TV, Ülke TV, TV Net, Kanal 7 ve öbürleri izliyor.
Medya grupları olarak da en başta gelen Turkuvaz Medya. Onu Demirören Medya izliyor. Türk Medya ve Albayrak grupları daha geriden geliyor.
Gözden düşen kuruluşlar
Daily Sabah ve Türkgün, itibar barometresinde inişe geçen kuruluşlar. Daily Sabah temsilcileri 2022’de 4, 223’te de 4 geziye katılmışken, 2024’te sadece bir geziye davet edildiler. Son iki yıldır da Türkgün’den hiç kimse gezilere alınmıyor.
Bengütürk 2022’de sekiz geziye davet edilmişken, bu sayı 2023’de 2’ye, 2024’te de 1’e düştü.
Aynı şekilde TRT World, Kanal D, TGRT, ATV ve Akit TV de itibar barometresinde inişe geçmiş durumda. TGRT, ATV ve Akit TV’den hiç kimse 2024’deki gezilere katılamadı. TRT World ve Kanal D ise sadece 1’er gezide yer aldı.
Bildirici ayrıca, söz konusu uçak fotoğraflarını çeken isimlere de dikkati çekti; “Fotoğrafların çoğunda Cumhurbaşkanlığı fotoğrafçısı Murat Çetinmühürdar’ın imzası var. Birkaçında da Murat Kula (Cumhurbaşkanlığı), Mustafa Kamacı (AA) ve Kayhan Özer’in (AA) imzaları yer alıyor”
Gazete manşetleri
Kılıçdaroğlu’ndan Uğur Dündar’a zehir zemberek sözler

CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ‘Tarih onu affetmeyecek’ diyerek cumhurbaşkanlığı adaylığı üzerinden kendisini eleştiren Sözcü yazarı Uğur Dündar’a ateş püskürdü.
14-28 Mayıs Genel Seçimlerinde cumhurbaşkanlığına aday olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhur İttifakı’nın adayı Tayyip Erdoğan’a kaybetti.
Seçimi kaybeden Kılıçdaroğlu’nun adaylığı muhalif cephede tartışmalara neden oldu.
Kılıçdaroğlu’nu eleştiren isimlerden biri de Sözcü yazarı Uğur Dündar.
Uğur Dündar, katıldığı bir televizyon programında yerel seçim sonuçlarını değerlendirirken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel seçimlerde aday olması ile muhalefetin tarihi bir fırsatı kaçırdığını vurgulayarak “Tarih onu asla affetmeyecek” dedi.
Dündar ayrıca geçtiğimiz günlerde bir köşe yazısında cumhurbaşkanlığı seçimi için ‘Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın aday gösterilmesi gerektiğini, CHP’nin ve ‘Altılı Masa’nın başındaki Kemal Kılıçdaroğlu’nun resti görmek yerine, kendi adaylığını dayattığını ve Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybettiğini’ kaleme aldı.
Kılıçdaroğlu, kendisini ve Cumhurbaşkanlığı adaylığını hedef alan CHP yandaşı Sözcü yazarı Uğur Dündar’a ateş püskürdü.
Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda şu ifadeleri kullandı:
“Geçmişe ve Geleceğe Not düşelim! Sayın Uğur Dündar’a açık mektubumdur…
Sağdan soldan vatan evlatlarının idamlarıyla sonuçlanan 68 kuşağı fırtınasında gemisine dalga vurmamış Uğur Dündar, 1980 darbesinin “Bizim Uğur”u, TRT Genel Müdürü…
Bizim kuşağın onur abidelerinden Tarık Akan’ın yumruklaştığı, dürüst ve mücadeleci gençlik-kafalarında bitlerle işkencelerden geçerken-ayağına taş değmemiş, nezaket ziyaretlerinin müdavimi Uğur Dündar…
“Gün geçmiyor ki” cümlesiyle başladığı her haber programında, fonda gerilim müzikleriyle süslediği ve toplumun inanç noktalarına temas ederek 28 Şubat sürecinin alt yapısında emeği olan, iş başörtü sorununa geldiğinde; “İnadına mini etek, inadına dekolte” sloganlarına katkı sunan Uğur Dündar…
Sağlık skandalı haberi adı altında “Tesettür Faciası” başlığıyla, toplumdaki kutuplaşmanın her daim ekmeğini yiyen, fildişi kulelerinin tepesindeki konforlu alanını inşa edebilmek için büyük “fedakarlıklar” yapan, andıçların Uğur Dündar’ı…
“SİZİN ÇARKINIZ YİNE ‘ŞANLI ŞANLI’ DÖNER”
Her alanda, mevcut baskıcı iktidarın, sizin de içerisinde arkadaşlarınızın olduğu (ki bence onlar öyle sanıyor) muhalifler, davalarla, hapislerle, saldırılarla mücadele edip bedel öderken, sizin çarkınız yine “şanlı şanlı” döner Uğur Bey.
Senin de bildiğin ama hiç hoşuna gitmeyecek bir sır vereyim; Biz helalleştik… Bu ülkede, Cumhuriyet Halk Partisi’ne bırakın oy vermeyi, adını duyunca besmele çeken muhafazakârlarımızla helalleştik.
1960’lardan kalma sağ sol kavgasının kötü mirasıyla yüzleştik. Bizlere inançsız ve din düşmanı gözüyle bakan sağcı kardeşlerimizle de helalleştik…
İç Anadolu ve doğusu dahil, bırakın milletvekili çıkarmayı temsilci gönderemediğimiz şehirlerimizle konuştuk, anlaştık, helalleştik…
Darbelerle, 28 Şubatlarla, faili meçhul cinayetlerle, idamlarla yüzleştik.
Geçmişte yaşadığımız bütün travmalarımızı, öfkelerimizi, intikam duygularımızı ebediyen toprağa gömdük. Bütün farklılıklarımızı kabul ettik, sevdik ve kucaklaştık. Artık buradan size ve temsil ettiğiniz kimliğe ekmek çıkmaz!
Bunu vatanperver dostlarımızla yaptık. Başta kıymetli dostum Sayın Karamollaoğlu olmak üzere 6’lı masanın liderleri ile yaptık.
Nasıl yaptığımızı da anlatayım. Berkin Elvan’a da ağladık, Eren Bülbül’e de… Sinan Ateş ile de vurulduk, Tahir Elçi ile de… Deniz Gezmiş’le de sehpaya çıktık, Mustafa Pehlivanoğlu ile de…
Ergenekon kumpası mağdurlarına da destek olduk, suçsuz günahsız KHK mağdurları anaokulu öğretmenlerine de…
Yürüdük Uğur Bey. Hak için halk için yürüdük. Yolumuza kurşunlar bırakıldı yürüdük…Pislikler döküldü yürüdük…
“SİYASİ RÜŞVET ALDINIZ” İMASINA SUSMAM!
Terör örgütleri kuşun sıktı, linçlendik, içerisinde bulunduğumuz ev için “Yakın o evi” dediler, defalarca ölüm tehditleri ve suikastlara karşı yürüdük.
Cumhuriyet Halk Partisi çok değişti Uğur Bey. Artık toplumun büyük bölümünü öcü gibi gördüğü bir parti değil. Bakın TV programında değerli kardeşim Cemal Enginyurt, size karşı millet ittifakını ve helalleşmemizi nasıl savunuyor, siz ise nasıl da inkar ediyorsunuz.
Siz hiç değişmemişsiniz! Hala 1970’lerde, 80’lerde, 90’larda yaptığınızı yapmaya çalışıyorsunuz. Bu sefer olmaz!
Toplumun inanç ve değerleri ile siz ve temsil ettiğiniz kimliğiniz, mıknatısın iki ayrı kutbu gibisiniz. Siz Cumhuriyet Halk Partisi’ne ve toplumsal barışa yaklaştıkça seçimlerde broşürlerimizi dağıtan başörtülü kardeşlerimiz, bütün kırgınlıklarını unutan Kürt kardeşlerimiz, vatanperverlik çatısı altında bütünleştiğimiz sağcı kardeşlerimiz, kısacası bu ülkenin ötekileri bizden uzaklaşıyor. Buna müsaade edemeyiz.
Belki biraz kırıcı oldu ama kusura bakmayın Uğur Bey bunlar gerçekler. Bana, canlı yayınlarda Dış devletlerin ajanı olup olmadığımı soracak kadar dengenizi yitirdiniz, ses çıkarmadım.
Şahsıma dilediğiniz kadar saldırabilirsiniz ama kardeşliğimizi dinamitlemenize müsaade etmem.
Kendi adaylığımı dayatmak için siyasi rüşvet dağıttım iddialarınıza susarım ama 6’lı masa bileşenlerine “siyasi rüşvet aldınız” imasına susmam, bu birlikteliği bozdurmam!
“TARİH KİMİ AFFEDECEK, KİMİ AFFETMEYECEK?”
Sizin tabirinizle; “Ben Kemal Kılıçdaroğlu’nu 70’li yıllardan beri tanırım. Kemal Bey’in asıl işi hesap sormaktır. Devletin nice kayıp trilyonlarını, tüyü bitmemiş yetim hakkını, yurt dışından getirmiş ve hazineye irat kaydettirmiştir.” El hak doğrudur Uğur Bey. Benim asıl işim hesap sormaktır.
Büyük emeklerle ve ödenen bedellerle tesis edilen bu kardeşlik yapısına, bu toplumsal ittifaka ve bu helalleşmeye saldırmayı sürdürürseniz, milletin uygarlık yolundaki bu anlaşmaya halel getirmeye çalışırsanız, bunun hesabını sorarım.
Toplumu kutuplaştırma, ayrıştırma, partimi yeniden halktan koparma çabaları ve çalışmaları olduğunu hissettiğim zaman Uğur Bey, SİYASİ ARENADA MAKOSENLERİMİ TEKRAR GİYERİM ve bedeli ne olursa olsun bu uğurda mücadelemi veririm.”
Gazete manşetleri
Gazeteci Türkeş, Dilipak ailesinin İsrail’le ticari ilişkilerini deşifre etti

Yazar Dilipak’ın kendisinden oğlu için bir ricada bulunduğunu belirten Türkeş, muhafazakar yazarın ailesinin İsrail’le olan ticari ilişkilerini de deşifre etti.
Gazeteci Muhammed Tayyar Türkeş, muhafazakar yazar Abdurrahman Dilipak hakkında ilginç bir iddiayı sosyal medya hesabından paylaştı.
15 Temmuz sonrası röportaj yaptığı Dilipak’ın kendisinden oğlu için bir ricada bulunduğunu belirten Türkeş, muhafazakar yazarın ailesinin İsrail’le olan ticari ilişkilerini de deşifre etti.
İddiaya göre Bursa TV’de yayınlanan röportaj sonrası Dilipak, Türkeş’ten oğlunun İsrailli ortakları ile Bursa Büyükşehir Belediyesi’nde girdiği bir ihale konusunda yardım istedi.
Türkeş’in paylaşımı şöyle:
İŞİ İSRAİLLİ PARTNERİMLE YAPIYORUM
“Şimdi Dilipak..
15 Temmuz sonrası Abdurrahman Dilipak ile Bursa TV olarak evinde bir röportaj gerçekleştirdik.
Bu röportaj bitiminde Bursa’dan geldiğimizi bildiği için bize Bursa Büyükşehir Belediyesi’nde oğlunun bir işinin olduğunu ve halle olması için yardım etmemi istedi.
Ve ertesi gün oğlu Taha ile Beylerbeyi Mado’da buluştuk.
Nasıl yardımcı olabileceğimi sorduğumda,
Bursa Büyükşehir belediyesine sanal şehir uygulaması için teklif verdiğini kamerayla tüm şehrin Sokak sokak adım adım dolaşılacağını kaydedeceklerini isterse insanların burada Bursa’ya gelmeden sanal ortamda gezebileceklerini anlattı.
Ben de kendisine Türkiye’de böyle bir teknolojinin olmadığını bu teknolojinin hangi ülke menşeili olduğunu sordum.
O da bana, “İsrailli bir ortağım var!
Bu teknoloji İsrail’e ait ben bu işi partnerim ile beraber yapıyorum” dedi.
“Bir bakacağım” diyerek yanından ayrıldım.
Bursa’ya döndüğümde ise Bursa Büyükşehir Belediyesi’ndeki o dönem yetkili o işe bakan arkadaşla görüşerek aynen şu cümleleri söyledim. (Fehim)
“Bak” dedim “Bu Abdurrahman Dilipak Denen kişinin oğlunun kartı ve bu şirketin ortağı bir Yahudi eğer bu şirkete Bursa Büyükşehir Belediyesi’nden herhangi bir iş verdiğinizi duyarsam canınızı okurum” diyerek elimden geleni yaptım.
Hikaye bu kadar..
Ne Dilipak, Ne de Elleri…”
https://x.com/tayyarturkes/status/1777640673275007384?s=46&t=36bb5QIaP8Zy2yh6yMBx_Q
-
Gazete manşetleri3 yıl önce
SBK listesi medyada bir gazetecinin daha biletini kesti !
-
Gazete manşetleri2 yıl önce
Aslı Erdoğan: Sesimizin Almanya’da ustalıkla kısıldığını düşünüyorum
-
Gazete manşetleri3 yıl önce
AKP Cehaleti: TRT, Çanakkale Zaferi ile Sarıkamış’ı karıştırdı
-
Televizyon3 yıl önce
Can Ataklı: Normal bir ülke olsa Cevheri Güven’in anlattıklarıyla kıyamet kopardı !
-
Gazete manşetleri3 yıl önce
Aynur Doğan konser yasağına karşı sessizliğini bozdu
-
Analiz3 yıl önce
Cüneyt Özdemir’in Pelikan itirafları ve gazeteciliği: Herkes yesin, bulaşmıyorum
-
Gazete manşetleri3 yıl önce
Hande Fırat’ın eşi Ukrayna’yı işte böyle dolandırdı !
-
Gazete manşetleri3 yıl önce
Latif Şimşek istifa etti: Kalleş saldırıyı kınamadılar