Gazete manşetleri
6 ay önce tutuklanan 16 gazeteci savunma yapmayı bekliyor

Diyarbakır’da 6 ay önce tutuklanan 16 gazeteci hakkında iddianame hazırlanmadı. Gazetecilerin avukatı Resul Temur, “Gazetecileri cezaevinde tutarak cezalandırmak amaçlanıyor” dedi.
Diyarbakır’da 8 Haziran’da düzenlenen operasyonla 20’si gazeteci 22 kişi gözaltında alındı. 22 kişi 8 günlük gözaltı sürecinin ardından 16 Haziran’da Diyarbakır Adliyesi’ne sevk edildi. Savcılık ifadelerinin ardından mahkemeye sevk edilen gazetecilerden Jinnews Müdürü Safiye Alağaş, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Serdar Altan, Mezopotamya Ajansı Editörü Aziz Oruç, Xwebûn Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş ile gazeteciler Zeynel Abidin Bulut, Ömer Çelik, Mazlum Doğan Güler, İbrahim Koyuncu, Neşe Toprak, Elif Üngür, Abdurrahman Öncü, Suat Doğuhan, Remziye Temel, Ramazan Geciken, Lezgin Akdeniz ve Mehmet Şahin, “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklandı. Gazetecilerden Gülşen Koçuk, Esmer Tunç, Mehmet Yalçın, Kadir Bayram ile Feynaz Koçuk ve İhsan Ergülen adli kontrolle serbest bırakıldı.
Dosyalarına gizlilik kararı getirilen gazetecilerin çalıştıkları kurumlarda el konulan kameralar, fotoğraf makineleri, bilgisayarlar birer suç aleti gibi gösterildi. Gazetecilerin çalıştıkları kurumlar bir ay boyunca abluka altında tutuldu, geride kalan gazetecilerin çalışmaları engellendi.
Nihayetinde gözaltına alınan 22 kişiden 16 gazeteci ne ile suçlandıklarını bilmeden 6 aydır tutuklu ve haklarında bir iddianame hazırlanmasını bekliyorlar.
‘ÖZÜNDE HİÇBİR ŞEY OLMAYAN İDDİANAME’
Avukat Resul Temur da gazetecilerin yargılanmayı beklediğini belirterek, 8 Haziran sabahı yaşananları şöyle anlattı: “Gözaltına alındıkları 8 Haziran sabahı savcılık ve emniyet müdürlüğü hükümete yakın medya organlarına, 9 başlıkta 102 haber ve kültür programına ait 82 saatlik görüntü içeriğinde suç unsurlarının varlığından bahsederek operasyonun gerçekleştiğini belirtmiştir. Bu açıklama savcılık makamı açısından kayıt altına alınmış ve oluşmuş bir suç iddiasını ortaya koyuyordu. Açıklamaya göre suç oluşmuş ve bu sebeple gözaltı işlemi gerçekleşmişti. Kayıt altında olduğu iddia edilen suç görüntüleri ellerinde olduğuna göre bu görüntüleri altı ay boyunca iddianameye dönüştürememenin hukuken bir anlamı yoktur. Ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor: Gözaltına alınmalarına yeter bir delil yoktu ve yandaş medya eliyle algı oluşturmaya dönük yapılan açıklama iddianame hazırlamaya yeter nitelikte suç delilini içermiyordu ve halen suç delilinin varlığına yönelik algı oluşturmak için çaba harcandığı sonucunu ortaya koyuyor. Bu durum ileride çok sayfalı, çok kapsamlı ve özünde hiçbir şey anlatmayan bir iddianamenin ortaya çıkacağını gösteriyor. İddianamenin bir şey anlatmayacağını bildikleri için kendilerince suç ve anlam yüklemeye çalışıyorlar ve bu süreç içerisinde gazetecileri cezaevinde tutarak cezalandırmayı amaçlamaktadırlar.”
‘AYM BİLE BÜYÜK BİR SULH CEZA MAHKEMESİNE DÖNÜŞÜYOR’
Dosyadaki gizlilik kararıyla ilgili bilgi veren Temur, “Politik soruşturmaların tamamında dosyalar gizlilik kararı ile sadece savcılığın hareket edebildiği bir alana dönüştürülüyor. Soruşturmanın öznesi olan gazeteciler gizlilik kararı ile dosya dışı bırakılıyor. Bu dosyada yok sayılmaya ve kendilerini savunamaz hale getirilmeye çalışıyorlar” dedi.
Savcılık için istediğini yapabildiği bu alanın korunmasının Sulh Ceza hakimlikleri tarafından sağlandığını belirten Temur, “Kağıt üzerinde Sulh Ceza hakimlikleri itiraz merci olarak lanse edilir, fakat yolu Sulh Ceza hakimliğine düşen herkes bilir ki aslında itirazları şansa bırakmamak için, savcılık ve kolluk işlemlerini savunmak amacıyla kurulmuş özel ve örgütlü alanlardır” diye konuştu.
Gazetecilerin tutuksuz yargılanması için girişimde bulunduklarını söyleyen Temur, “Tutukluluk haline ilişkin itirazlarımızı sunduğumuz ve tahliye talebinde bulunduğumuz savcılık kalemi niteliğindeki Sulh Ceza hakimliklerinden herhangi bir şekilde olumlu karar çıkmaması bizi şaşırtmıyor maalesef. Tutuklama kararına karşı yaptığımız Anayasa Mahkemesi başvurusundan da şu ana kadar herhangi bir sonuç çıkmadı. Söz konusu Kürtler ile ilişkili politik dosyalar olunca Anayasa Mahkemesi bile büyük bir Sulh Ceza mahkemesine dönüşüyor” ifadesini kullandı.
‘YARGILAMANIN BAŞLAMASINI BEKLİYORUZ’
“İddianame yoksa savunma yapmak da zorlaşıyor. Politik dosyalarda savunma yapan tüm avukatlar aslında temel iddialara karşı hazırlıklı bir biçimde mesleklerini yürütüyorlar” diyen Temur, şöyle devam etti: “Aslında bize hiçbir şey anlatmayacak olan iddianamenin temel işlevi, bizleri ve toplumu yargılamanın hukukiliğine inandırma çabası olacaktır. Dolayısıyla savunmayı iddianame çerçevesi ile sınırlandırmayı amaçlamaktadırlar. Cezaevindeki gazetecilerin mesleki faaliyetlerini manipüle edip suç faaliyeti olarak lanse ettiklerini biliyoruz. Cezaevindeki gazetecilerin tamamı bu anlamda iddianameden bağımsız mesleki faaliyetlerini savunmaya hazır olup sadece zamanının gelmesini beklemektedirler. Gazetecilerin avukatları olarak bizler de soruşturmanın ve yargılamanın asıl aracını biliyor ve gazetecilerin savunmalarını güçlendirmek için yargılamanın başlamasını bekliyoruz sadece.”
‘KÖTÜLÜĞÜN ZİRVE NOKTASIDIR’
Ankara merkezli operasyonda değişik şehirlerde gözaltına alınan 9 gazeteci de tutuklandı. Onlar hakkında da henüz bir iddianame hazırlanmadı. Diyarbakır’daki Kürt basınına yönelik dosyada herhangi bir şekilde ilerleme olmamışken bir operasyonun da Ankara Emniyeti tarafından gerçekleştirildiğini hatırlatan Temur, “Ankara Emniyeti gazetecilerin kötü muamele ile gözaltına alınmalarına ilişkin görüntüleri övünerek kendi sosyal medya hesabında paylaştı. Bu durum bile soruşturma dosyasında düşmanca bir bakış açısıyla hareket ettiklerini göstermekteydi” dedi.
Temur, “Açıklamada Mezopotamya Ajansı’na yönelik soruşturma olduğu vurgulandı. Mezopotamya Ajansı’nın merkezi İstanbul olduğu için aslında soruşturma yetkisiz bir yerde keyfi biçimde sürdürüldü. Gözaltına alınan gazeteciler doğrudan Mezopotamya ve Jinnews ajanslarında çalışmaları ile suçlandılar ve sorular ‘sözde Mezopotamya Ajansı’ ‘sözde Jinnews Ajansı’ şeklinde soruldu. Ankara merkezli soruşturma keyfiliğin ve kötülüğün zirve noktasıdır. Ajanslar açısından da birçok gazeteci açısından da yetkili olmamasına rağmen soruşturmayı kendinde merkezileştirmeye çalışan Ankara Başsavcılığı, gazetecilik faaliyetlerini manipüle etme çabası dışında somut hiçbir suçlamaya yer vermeden tutuklamaya sevk etti ve Sulh Ceza hakimliği de rolünü oynayarak gazetecileri tutukladı. Tutuklamanın üzerinden iki ay geçmesine rağmen iddianameye ilişkin bir gelişme bulunmuyor” diye konuştu.
Temur, önümüzdeki günlerde Ankara’da tutuklanan gazeteciler için Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunacaklarını da sözlerine ekledi.
‘GAZETECİLİĞİ SAVUNACAKLAR’
Temur, hem Diyarbakır hem de Ankara’da tutuklu bulunan gazeteci müvekkilleri ile görüştüğünü ve morallerinin iyi olduğunu söyledi. Temur, tutuklanan gazetecilerin tamamı ile görüşme gerçekleştirdiğini ve hepsinin düşmanca yürütülen bu sürece karşı öfkeli olduklarını vurguladı.
Temur, şunları söyledi: “Tamamı basın faaliyetlerinden kaynaklı tutuklandıkları için herhangi bir şekilde somut suç isnadı ile karşı karşıya kalmayacaklarını çok iyi biliyor ve uğradıkları bu haksızlık ile hesaplaşabilmek adına davalarının açılmasını istiyorlar. Bol bol kitap okuyup morallerini yüksek tutmaktalar. Kendileriyle sınırlı olmayan bir gazetecilik savunusu için dayanışmayı önemseyen gazeteciler, tutuklamanın hukuki olmadığı, dolayısıyla sürecin de sadece avukatlar nezdinde yürütülmemesi gerektiğini, özellikle gazeteciler ve STK’lerin aktif biçimde bu durumu gündeme getirmelerini istiyorlar.”
Gazete manşetleri
Erdoğan’ın yeni gözdeleri ve gözünden düşen gazeteciler

Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, AKP’li Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son üç yıldaki yurt dışı gezilerinde özel uçağına binen gazetecileri tarayıp “gözde ve gözden düşen gazeteci ve kurum” listesi çıkardı.
T24’de çıkan habere göre “Davet edilen gazeteciler listesi, Erdoğan’ın itibar barometresi gibi!” diyen Bildirici’nin aktardığına göre, Erdoğan’ın “gözde”lerinin başında Haber Global Genel Yayın Yönetmeni Taha Dağlı, NTV Genel Yayın Yönetmeni Nermin Yurteri, CNN Türk Programcısı Hande Fırat ve A Haber Genel Müdürü Abdulhalik Çimen var.
Erdoğan’ın gezilerine değinen Bildirici, AKP’li Cumhurbaşkanının 2022 yılında 20, 2023 yılında 17 ve 2024 yılında da 14 olmak üzere üç yılda toplam 51 yurt dışı geziye çıktığını hatırlattı.
Bildirici, “itibar barometresinde gözden düşenler” diyerek 2014-2017 yıllarında en çok davet edilen gazetecilerin başında gelen Ali Adakoğlu (16 davet), Selçuk Tepeli (14 davet) ve Murat Kelkitlioğlu’nun (13 davet) artık uçağa adım atamadıklarına dikkati çekti.
Bildirici, “gözden düşen” diyerek ayrıca şu isimleri sıraladı: Ekrem Kızıltaş, Erdal Şafak, Ergün Diler, Vahap Munyar, Nihal Bengisu Karaca, Fikret Bila, Nuri Elibol, Verda Özer, Nuh Albayrak ve Nagehan Alçı.
Bildirici’nin aktardığına göre, 2022 yılında 5-6 geziye çağrılan gazeteciler Mustafa Yıldız, Sami Dadağlıoğlu, Esra Elönü ve Ünal Kaya da 2023’te daha az davet edildiler; 2024’te ise davetli listesinde hiç görünemediler. İlk yılların sık davet edilenlerinden İbrahim Karagül, Turgay Güler, İsmail Kapan, Hakan Çelik ve Mustafa Kartoğlu, yine Erdoğan’ın gezilerine çağrılıyorlar ama eskiye oranla çok daha az. 2022’de tam sekiz geziye katılan Hacı Yakışıklı da Yeni Akit’ten ayrılıp TV100’e geçtikten sonra artık eskisi kadar gözde değil, 2024’te sadece bir geziye çağrıldı.
Milliyet yazarı ve CNN Türk yorumcusu Zafer Şahin de “itibar barometresi”nde gerileyen gazetecilerden biri. 2022’de beş geziye çağrılan Zafer Şahin, 2023’te hiç geziye davet edilmedi, 2024’te de sadece bir geziye katılabildi.
YENİ GÖZDELER
TRT Genel Müdürü Zahid Sobacı, Anadolu Ajansı Genel Müdürü Serdar Karagöz, gezilerin neredeyse tamamında yer aldılar. TRT ve AA’dan, genel müdürler dışında isimler de bazı gezilere katıldı.
“İtibar barometresi”nin zirvesinde yer alan isim Haber Global Genel Yayın Yönetmeni Taha Dağlı; Erdoğan’ın 2022 yılında 12, 2023’te 9 ve 2024’te de 10 dış gezisine katıldı.
Taha Dağlı’yı, üç yıl içinde toplam 20 geziyle NTV Genel Yayın Yönetmeni Nermin Yurteri, 18 geziyle Hürriyet gazetesi Ankara Temsilcisi ve CNN Türk Programcısı Hande Fırat, 17 geziyle A Haber Genel Müdürü Abdulhalik Çimen, 15 geziyle 24 TV Genel Yayın Yönetmeni Murat Çiçek ve 13’er geziyle Demirören Medya TV Grup Başkanı Murat Yancı ve 24 TV Programcısı Belkıs Kılıçkaya izliyor.
Erdoğan ve iktidarın “medya itibar barometresi”nin başındaki bu isimlerden sonra sırasıyla Hilal Kaplan, Okan Müderrisoğlu, Mehmet Acet, Nazlı Çelik, Abdülkadir Selvi, Banu El, Mehmet Yeşilkaya, Ahmet Hakan, Zahid Akman, Ferit Ersoy ve Ömer Özkök geliyor.
GÖZDE KURULUŞLAR
Basılı gazeteler içinde en çok davet edilen şüphesiz Sabah gazetesi. Son üç yılda bu gazetenin temsilcileri tam 49 geziye katıldı.
Sabah’ı, 45 geziyle Yeni Şafak, 39 geziyle Hürriyet, 38 geziyle Akşam gazetesi izledi. Milliyet, Türkiye ve Yeni Akit gazetelerinden temsilciler de davetliler arasında sık görüldü. Ama Diriliş Postası, Milat ve Posta da daha az da olsa çağrıldı Erdoğan’ın gezilerine.
Televizyon kanalları arasında da TRT’den sonra en çok geziye katılan medya kuruluşu 24 TV. Erdoğan nezdindeki “itibar barometresi”nde NTV, A Haber, CNN Türk, Haber Global, TV100, Habertürk TV, Beyaz TV, Ülke TV, TV Net, Kanal 7 ve öbürleri izliyor.
Medya grupları olarak da en başta gelen Turkuvaz Medya. Onu Demirören Medya izliyor. Türk Medya ve Albayrak grupları daha geriden geliyor.
Gözden düşen kuruluşlar
Daily Sabah ve Türkgün, itibar barometresinde inişe geçen kuruluşlar. Daily Sabah temsilcileri 2022’de 4, 223’te de 4 geziye katılmışken, 2024’te sadece bir geziye davet edildiler. Son iki yıldır da Türkgün’den hiç kimse gezilere alınmıyor.
Bengütürk 2022’de sekiz geziye davet edilmişken, bu sayı 2023’de 2’ye, 2024’te de 1’e düştü.
Aynı şekilde TRT World, Kanal D, TGRT, ATV ve Akit TV de itibar barometresinde inişe geçmiş durumda. TGRT, ATV ve Akit TV’den hiç kimse 2024’deki gezilere katılamadı. TRT World ve Kanal D ise sadece 1’er gezide yer aldı.
Bildirici ayrıca, söz konusu uçak fotoğraflarını çeken isimlere de dikkati çekti; “Fotoğrafların çoğunda Cumhurbaşkanlığı fotoğrafçısı Murat Çetinmühürdar’ın imzası var. Birkaçında da Murat Kula (Cumhurbaşkanlığı), Mustafa Kamacı (AA) ve Kayhan Özer’in (AA) imzaları yer alıyor”
Gazete manşetleri
Kılıçdaroğlu’ndan Uğur Dündar’a zehir zemberek sözler

CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ‘Tarih onu affetmeyecek’ diyerek cumhurbaşkanlığı adaylığı üzerinden kendisini eleştiren Sözcü yazarı Uğur Dündar’a ateş püskürdü.
14-28 Mayıs Genel Seçimlerinde cumhurbaşkanlığına aday olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhur İttifakı’nın adayı Tayyip Erdoğan’a kaybetti.
Seçimi kaybeden Kılıçdaroğlu’nun adaylığı muhalif cephede tartışmalara neden oldu.
Kılıçdaroğlu’nu eleştiren isimlerden biri de Sözcü yazarı Uğur Dündar.
Uğur Dündar, katıldığı bir televizyon programında yerel seçim sonuçlarını değerlendirirken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel seçimlerde aday olması ile muhalefetin tarihi bir fırsatı kaçırdığını vurgulayarak “Tarih onu asla affetmeyecek” dedi.
Dündar ayrıca geçtiğimiz günlerde bir köşe yazısında cumhurbaşkanlığı seçimi için ‘Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın aday gösterilmesi gerektiğini, CHP’nin ve ‘Altılı Masa’nın başındaki Kemal Kılıçdaroğlu’nun resti görmek yerine, kendi adaylığını dayattığını ve Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybettiğini’ kaleme aldı.
Kılıçdaroğlu, kendisini ve Cumhurbaşkanlığı adaylığını hedef alan CHP yandaşı Sözcü yazarı Uğur Dündar’a ateş püskürdü.
Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda şu ifadeleri kullandı:
“Geçmişe ve Geleceğe Not düşelim! Sayın Uğur Dündar’a açık mektubumdur…
Sağdan soldan vatan evlatlarının idamlarıyla sonuçlanan 68 kuşağı fırtınasında gemisine dalga vurmamış Uğur Dündar, 1980 darbesinin “Bizim Uğur”u, TRT Genel Müdürü…
Bizim kuşağın onur abidelerinden Tarık Akan’ın yumruklaştığı, dürüst ve mücadeleci gençlik-kafalarında bitlerle işkencelerden geçerken-ayağına taş değmemiş, nezaket ziyaretlerinin müdavimi Uğur Dündar…
“Gün geçmiyor ki” cümlesiyle başladığı her haber programında, fonda gerilim müzikleriyle süslediği ve toplumun inanç noktalarına temas ederek 28 Şubat sürecinin alt yapısında emeği olan, iş başörtü sorununa geldiğinde; “İnadına mini etek, inadına dekolte” sloganlarına katkı sunan Uğur Dündar…
Sağlık skandalı haberi adı altında “Tesettür Faciası” başlığıyla, toplumdaki kutuplaşmanın her daim ekmeğini yiyen, fildişi kulelerinin tepesindeki konforlu alanını inşa edebilmek için büyük “fedakarlıklar” yapan, andıçların Uğur Dündar’ı…
“SİZİN ÇARKINIZ YİNE ‘ŞANLI ŞANLI’ DÖNER”
Her alanda, mevcut baskıcı iktidarın, sizin de içerisinde arkadaşlarınızın olduğu (ki bence onlar öyle sanıyor) muhalifler, davalarla, hapislerle, saldırılarla mücadele edip bedel öderken, sizin çarkınız yine “şanlı şanlı” döner Uğur Bey.
Senin de bildiğin ama hiç hoşuna gitmeyecek bir sır vereyim; Biz helalleştik… Bu ülkede, Cumhuriyet Halk Partisi’ne bırakın oy vermeyi, adını duyunca besmele çeken muhafazakârlarımızla helalleştik.
1960’lardan kalma sağ sol kavgasının kötü mirasıyla yüzleştik. Bizlere inançsız ve din düşmanı gözüyle bakan sağcı kardeşlerimizle de helalleştik…
İç Anadolu ve doğusu dahil, bırakın milletvekili çıkarmayı temsilci gönderemediğimiz şehirlerimizle konuştuk, anlaştık, helalleştik…
Darbelerle, 28 Şubatlarla, faili meçhul cinayetlerle, idamlarla yüzleştik.
Geçmişte yaşadığımız bütün travmalarımızı, öfkelerimizi, intikam duygularımızı ebediyen toprağa gömdük. Bütün farklılıklarımızı kabul ettik, sevdik ve kucaklaştık. Artık buradan size ve temsil ettiğiniz kimliğe ekmek çıkmaz!
Bunu vatanperver dostlarımızla yaptık. Başta kıymetli dostum Sayın Karamollaoğlu olmak üzere 6’lı masanın liderleri ile yaptık.
Nasıl yaptığımızı da anlatayım. Berkin Elvan’a da ağladık, Eren Bülbül’e de… Sinan Ateş ile de vurulduk, Tahir Elçi ile de… Deniz Gezmiş’le de sehpaya çıktık, Mustafa Pehlivanoğlu ile de…
Ergenekon kumpası mağdurlarına da destek olduk, suçsuz günahsız KHK mağdurları anaokulu öğretmenlerine de…
Yürüdük Uğur Bey. Hak için halk için yürüdük. Yolumuza kurşunlar bırakıldı yürüdük…Pislikler döküldü yürüdük…
“SİYASİ RÜŞVET ALDINIZ” İMASINA SUSMAM!
Terör örgütleri kuşun sıktı, linçlendik, içerisinde bulunduğumuz ev için “Yakın o evi” dediler, defalarca ölüm tehditleri ve suikastlara karşı yürüdük.
Cumhuriyet Halk Partisi çok değişti Uğur Bey. Artık toplumun büyük bölümünü öcü gibi gördüğü bir parti değil. Bakın TV programında değerli kardeşim Cemal Enginyurt, size karşı millet ittifakını ve helalleşmemizi nasıl savunuyor, siz ise nasıl da inkar ediyorsunuz.
Siz hiç değişmemişsiniz! Hala 1970’lerde, 80’lerde, 90’larda yaptığınızı yapmaya çalışıyorsunuz. Bu sefer olmaz!
Toplumun inanç ve değerleri ile siz ve temsil ettiğiniz kimliğiniz, mıknatısın iki ayrı kutbu gibisiniz. Siz Cumhuriyet Halk Partisi’ne ve toplumsal barışa yaklaştıkça seçimlerde broşürlerimizi dağıtan başörtülü kardeşlerimiz, bütün kırgınlıklarını unutan Kürt kardeşlerimiz, vatanperverlik çatısı altında bütünleştiğimiz sağcı kardeşlerimiz, kısacası bu ülkenin ötekileri bizden uzaklaşıyor. Buna müsaade edemeyiz.
Belki biraz kırıcı oldu ama kusura bakmayın Uğur Bey bunlar gerçekler. Bana, canlı yayınlarda Dış devletlerin ajanı olup olmadığımı soracak kadar dengenizi yitirdiniz, ses çıkarmadım.
Şahsıma dilediğiniz kadar saldırabilirsiniz ama kardeşliğimizi dinamitlemenize müsaade etmem.
Kendi adaylığımı dayatmak için siyasi rüşvet dağıttım iddialarınıza susarım ama 6’lı masa bileşenlerine “siyasi rüşvet aldınız” imasına susmam, bu birlikteliği bozdurmam!
“TARİH KİMİ AFFEDECEK, KİMİ AFFETMEYECEK?”
Sizin tabirinizle; “Ben Kemal Kılıçdaroğlu’nu 70’li yıllardan beri tanırım. Kemal Bey’in asıl işi hesap sormaktır. Devletin nice kayıp trilyonlarını, tüyü bitmemiş yetim hakkını, yurt dışından getirmiş ve hazineye irat kaydettirmiştir.” El hak doğrudur Uğur Bey. Benim asıl işim hesap sormaktır.
Büyük emeklerle ve ödenen bedellerle tesis edilen bu kardeşlik yapısına, bu toplumsal ittifaka ve bu helalleşmeye saldırmayı sürdürürseniz, milletin uygarlık yolundaki bu anlaşmaya halel getirmeye çalışırsanız, bunun hesabını sorarım.
Toplumu kutuplaştırma, ayrıştırma, partimi yeniden halktan koparma çabaları ve çalışmaları olduğunu hissettiğim zaman Uğur Bey, SİYASİ ARENADA MAKOSENLERİMİ TEKRAR GİYERİM ve bedeli ne olursa olsun bu uğurda mücadelemi veririm.”
Gazete manşetleri
Gazeteci Türkeş, Dilipak ailesinin İsrail’le ticari ilişkilerini deşifre etti

Yazar Dilipak’ın kendisinden oğlu için bir ricada bulunduğunu belirten Türkeş, muhafazakar yazarın ailesinin İsrail’le olan ticari ilişkilerini de deşifre etti.
Gazeteci Muhammed Tayyar Türkeş, muhafazakar yazar Abdurrahman Dilipak hakkında ilginç bir iddiayı sosyal medya hesabından paylaştı.
15 Temmuz sonrası röportaj yaptığı Dilipak’ın kendisinden oğlu için bir ricada bulunduğunu belirten Türkeş, muhafazakar yazarın ailesinin İsrail’le olan ticari ilişkilerini de deşifre etti.
İddiaya göre Bursa TV’de yayınlanan röportaj sonrası Dilipak, Türkeş’ten oğlunun İsrailli ortakları ile Bursa Büyükşehir Belediyesi’nde girdiği bir ihale konusunda yardım istedi.
Türkeş’in paylaşımı şöyle:
İŞİ İSRAİLLİ PARTNERİMLE YAPIYORUM
“Şimdi Dilipak..
15 Temmuz sonrası Abdurrahman Dilipak ile Bursa TV olarak evinde bir röportaj gerçekleştirdik.
Bu röportaj bitiminde Bursa’dan geldiğimizi bildiği için bize Bursa Büyükşehir Belediyesi’nde oğlunun bir işinin olduğunu ve halle olması için yardım etmemi istedi.
Ve ertesi gün oğlu Taha ile Beylerbeyi Mado’da buluştuk.
Nasıl yardımcı olabileceğimi sorduğumda,
Bursa Büyükşehir belediyesine sanal şehir uygulaması için teklif verdiğini kamerayla tüm şehrin Sokak sokak adım adım dolaşılacağını kaydedeceklerini isterse insanların burada Bursa’ya gelmeden sanal ortamda gezebileceklerini anlattı.
Ben de kendisine Türkiye’de böyle bir teknolojinin olmadığını bu teknolojinin hangi ülke menşeili olduğunu sordum.
O da bana, “İsrailli bir ortağım var!
Bu teknoloji İsrail’e ait ben bu işi partnerim ile beraber yapıyorum” dedi.
“Bir bakacağım” diyerek yanından ayrıldım.
Bursa’ya döndüğümde ise Bursa Büyükşehir Belediyesi’ndeki o dönem yetkili o işe bakan arkadaşla görüşerek aynen şu cümleleri söyledim. (Fehim)
“Bak” dedim “Bu Abdurrahman Dilipak Denen kişinin oğlunun kartı ve bu şirketin ortağı bir Yahudi eğer bu şirkete Bursa Büyükşehir Belediyesi’nden herhangi bir iş verdiğinizi duyarsam canınızı okurum” diyerek elimden geleni yaptım.
Hikaye bu kadar..
Ne Dilipak, Ne de Elleri…”
https://x.com/tayyarturkes/status/1777640673275007384?s=46&t=36bb5QIaP8Zy2yh6yMBx_Q
-
Gazete manşetleri3 yıl önce
SBK listesi medyada bir gazetecinin daha biletini kesti !
-
Gazete manşetleri2 yıl önce
Aslı Erdoğan: Sesimizin Almanya’da ustalıkla kısıldığını düşünüyorum
-
Gazete manşetleri3 yıl önce
AKP Cehaleti: TRT, Çanakkale Zaferi ile Sarıkamış’ı karıştırdı
-
Televizyon3 yıl önce
Can Ataklı: Normal bir ülke olsa Cevheri Güven’in anlattıklarıyla kıyamet kopardı !
-
Gazete manşetleri3 yıl önce
Aynur Doğan konser yasağına karşı sessizliğini bozdu
-
Analiz3 yıl önce
Cüneyt Özdemir’in Pelikan itirafları ve gazeteciliği: Herkes yesin, bulaşmıyorum
-
Gazete manşetleri3 yıl önce
Hande Fırat’ın eşi Ukrayna’yı işte böyle dolandırdı !
-
Gazete manşetleri3 yıl önce
Latif Şimşek istifa etti: Kalleş saldırıyı kınamadılar